05 Kas 2019
Otuzbeşlik

Berna Sipahi: Aşkın yakıcı bir yıkıcılığı vardır

Berna Kumaş Sipahi, Arkas Holding Kurumsal İletişim Direktörü. Aynı zamanda da bir yazar. Daha önce Gökten Üç Elma Düşmüyor adlı kitabı Doğan Kitap tarafından yayınlanan Sipahi’nin yetişkinlere yönelik ikinci romanı Bir Günah Bir Sevap yine aynı yayınevinden çıktı. 

 

Sipahi, bu romanda yaralarına tutunan insanları, günahları, bedelleri, intikam duygusunu ve tüm yıkıcılığıyla, yakıcılığıyla aşkı anlatıyor. İkinci kadın olmayı kabul eden, bile bile lades diyen bir karakterin gözünden bakıyoruz bu sefer aşka. Sipahi’yle romanın çıkış noktasını, aşkı, romandaki karakterlerin hareketlerini konuştuk. Keyifli okumalar. 

Bir Günah Bir Sevap adlı romanınızda ikinci kadının hikayesini okuyoruz. Bir aldatma, aldatılma hikayesini ikinci kadının tarafından görüyoruz. Bunu tercih etme nedeniniz nedir?

Kadın ve kadının iç dünyasını anlatmayı seviyorum. Seçtiğim konular aslında günlük hayatın içindeki konular. Kendi başımıza gelmese bile bir kız arkadaşımızın ya da bir tanıdığımızın yaşadığı, deneyimlediği ve bizimle dertleştiği sorunlar. Ben hayata bir ayna tutmaya çalışıyorum. Benim başıma gelen başkalarının da başına gelebiliyor, yalnız değilim dedirtecek cinsten.

Konu aldatılan ve aldatan insanların etrafında dönüyor. Aldatılmak yüzünden hayatı çöken insanları okuyoruz. Bu konuyu neden tercih ettiniz?

Bir sabah aklımda bu öykü ile uyandım. Unutmamak için hemen not ettim. Genç bir kadın yeni eve taşınıyor ve levanten, seksen yaşında bir kadın komşusu var. Yatak odasındaki dolabın çekmecelerini temizlerken bir mektup buluyor. Bu mektup onu “Bir günah ve bir sevap” isimli bir hayat oyununa davet ediyor. Hikâyenin akışı beni buralara götürdü. Ben kurguyla yazarken çok oynuyorum. Baştaki kurgu ile roman bittiğindeki kurgu arasında çok ciddi farklar oluyor.

 

Aldatılmayı birbirini seven insanlar arasında işlenebilecek en büyük günah olarak görüyorum ki maalesef insanlık tarihi kadar eski bir davranış biçimi. Ayrıca, bir kadın ve erkeğin birbirini aldatmasının acılarını sadece çiftler değil, çocukları ve çevrelerindeki diğer masum insanlar da yaşıyor.  Aldatan insanlara bu davranışlarının yakınlarının hayatları üzerindeki psikolojik etkilerini anlatmak istedim.

Romanda yaralarına tutunan, sarılan insanların hikayelerine şahit oluyoruz. Geçmişinden kopamayan, hikayesini kuyruk gibi peşinde taşıyan insanlar. Sizce yaralara neden sarılırız?

Evet, bir hayat boyu yaralarını sarmak yerine yaralarına sarılan insanlar var. Bu insanlar hayata küsüyorlar. O acıdan besleniyorlar. Hayatı böyle yaşamak mücadele etmekten daha kolay geliyor ve bir süre sonra buna alışıyorlar. Herkesin farklı nedenleri olabilir. Ama ben yaraları sarıp yola devam edilmesinden yanayım.

 

Tıpkı romandaki Maria ve Muhsin gibi… Naz üzerinden onlara hayata yeniden tutunmanın mümkün olduğunu göstermek istedim. Hayatta amacımız ve hedeflerimiz olmalı. Hepimiz yaşarken yaralanıyoruz, aldatılıyoruz, acılar çekiyoruz ama her yeni gün yeni bir ümit. Ve hayat yaşamaya değer.

 

Aşk bu kadar kör bir şey mi peki? Sahiden de her şeyi göğüsleyebilecek ya da yıkabilecek kadar kör mü? Birinin aşık olması yıkımı haklı çıkarır mı?

Aşk elbetteki kötü bir şey değil. Aşkın evrim geçirmiş hali bana göre sevgidir. Ancak aşkın yakıcı bir yıkıcılığı vardır. İnsanın hormonlarını bozduğu için aşık olduğumuz dönemde yaptığımız hareketlerin çoğu normal karakterimizin dışında olabilir.

 

Sonuçta aşkın bir mazereti vardır diye düşünüyorum. Beyaz yalanlar gibi beyaz günahların olduğunu da bu nedenle ifade ediyorum. Ben aslında doğrudan bir yargılama yapmıyorum. Kararı okuyucuya bırakıyorum. Kişisel olarak sorarsanız “Aşk her şeyi affeder mi?” sorusunu soruyorum.

Fotoğrafta Berna Kumaş Sipahi okuyucularıyla gülümseyerek poz veriyor. Okuyucuların elinde yazarın Bir Günah Bir Sevap kitabı var.

Romanın çıkış noktasından bahsedebilir misiniz?

Biraz önce de belirttiğim gibi bir sabah kafamda bu hikaye ile uyandım. Unutmayayım not alayım diye bilgisayarda yazmaya başladım. Kendime geldiğimde 20 sayfa yazmıştım. Adeta aktı gitti roman. Ben kanava çıkartmıyorum, doğrudan ana öyküyü baz alıp yazmaya başlıyorum. Yazarken çok şeyi değiştiriyorum. Kendimi kaptırıyorum. Cümleler beni bambaşka yerlere götürebiliyor. Bir Günah Bir Sevap romanıma yazdığım bir romanı yarım bırakarak başlamıştım. Yayınevine verme zamanıma çok az kalmıştı. Yaklaşık iki buçuk ayda yazdım diyebilirim.

 

Romanda Uğur karakterinin eşi pek hazedilmeyecek biçimde çizilmiş. Okuyucunun ikinci kadının yanında mı olmasını istediniz?

Hayır. İyi ya da kötü biri olabilir ama Uğur’un karısı sonuçta haksızlığa uğruyor. Kocası başka bir kadınla ilişkiye giriyor. Bunun evimize hırsız girmesinden bir farkı yok. Biri senin özeline giriyor. Aslında Uğur ikisine de dürüst davranmıyor. Ne karısından boşanıyor ne de tam olarak Naz’ın yanında yer alıyor. Erkekler evliliklerinden ve karılarından hep şikayet ederler ama asla yuvalarını bozmazlar.

 

Okuyucularım genelde Naz’ın yanında oluyor. Uğur’u sevimli göstermek için bir çaba içine girmediğim halde, Uğur’u neden cezalandırmadığımı soruyorlar.   Buradaki mağdur bence sadece Uğur’un karısı. Naz bile bile lades diyor, ikinci kadın olmayı kabul ediyor. Okumayanlar için Bir Günah Bir Sevap’ın gizemini bozmak istemiyorum, bu yüzden de çok detaya girmiyorum. Finalde Naz’ın sessiz sedasız çekilmesi bu yüzden. Herkes hata yapma hakkına sahiptir, öyleyse bedeline de razı olacak.

Naz’ın etrafındaki karakterler arasında zıtlıklar var. Birisi 80 yaşındaki Maria, diğeri 60 yaşındaki avukat Muhsin Bey. Birisi intikam peşinde diğeri tam tersi… Sizce bizi bağışlamaya ya da intikama götüren farklılıklar nelerdir?

Karakterlerimiz ve yaşadığımız acıların boyutları. Bazılarımız üzüntüsünü ağlayarak bazılarımız da içine kapanarak yaşar. Başka bir nedeni yok. Sonuçta intikam insanı zehirleyen bir duygu kimseye bir faydası yok. Ben hep ne olursa olsun, başımıza her ne gelirse gelsin yolumuza yılmadan devam etmemiz gerektiğine inanıyorum.