12 Ara 2018
Yusuf Ak

Engelli Değil Engelleneniz

 

"Hepimiz birer engelli adayıyız. Artık bu anlayışa dur demenin zamanı gelmedi mi! Engelli adayı olunmadığında buna kayıtsız mı kalacağız. Buna karşı dilim ve mizacım serttir. Eğer patavatsızlık ettiysem kusura bakmayın. Ama özür dilemiyorum. Zira hiçbiriniz bizden yaptığınız bütün davranışlar için yıllardır özür dilemediniz.”

Bu sözler Nuri Öztürk’ün 2 Aralık’ta engelliler adına fuarda yaptığı konuşmadan alındı… Nuri ve Özlem Öztürk çifti doğuştan görme engelli. İkisi de hem Eşpedal Derneği hem de Altı Nokta Körler Derneği’ne üye ve İzmir’de engellilik üzerine düzenlenen tüm etkinliklere faal olarak katılım göstermekteler. Tüm görmeyenlerin sempatisini kazanmayı başaran çiftin  7 yaşında, şirin mi şirin, Özge adında bir kızları var.  

 

Fotoğrafta solda Özlem Öztürk, ortada kızları Özge ve onun yanında da Nuri Öztürk bulunuyor. Üçü birbirine sarılıyor.

 

Röportajımıza başlarken kendinizi kısaca tanıtır mısınız? 

Nuri Öztürk: 1976 yılında, Haziran ayında doğdum. İlköğretimi Ankara’daki eski adıyla Aydınlıkevler; yeni adıyla Göreneller Görme Engelliler Okulu’nda, liseyi de Nevşehir’deki Ürgüp Lisesi’nde okudum. Kayseri Erciyes Üniversitesi Tarih bölümünü ise bazı gerekçelerden dolayı dördüncü sınıfta bırakmak zorunda kaldım. 8 yıldan fazla olmalı, milli eğitim personeliyım, şu an ise Manisa Yunus Emre Halk Eğitim Merkezi’nde çalışmaktayım. Nuri Öztürk kendini nasıl tanımlar diye sorarsanız şu cevapları verebilirim: İçten ve samimiyim. Sezgilerimin kuvvetli olduğunu düşünürüm. Bazen kuvvetli sezgilerim ben de algı yanılmalarına da neden oluyor. Yani sezgilerim bazen paranoya içerebiliyor. Gereğinden fazla duygusalım. Buna duyarlılık da eklenince hiç çekilir olmuyorum. Özlem ile evliyim ve tatlı mı tatlı 7 yaşında bir kızım var.

 

Özlem, seni de kısaca tanıyabilir miyiz?

 Özlem Öztürk: 27 Nisan 1983 yılında Manisa Akhisar’da doğdum. İlkokula kadar gayet güzel bir çocukluk geçirdim. Hiçbir şekilde toplumdan dışlanmadım ve ayrımcılığa uğramadım. Çocukluğumda fırıldak oyunları oynardık, komşularımla top oynardık. İlköğretimi Aşık Veysel Görme Engelliler Okulu’nda okudum. İlköğretimde yaşamımda büyük zorluklar baş gösterdi. Aileden ayrı olmak, yatılı okulda okumanın zorlukları… Görme engelliler okulunda görmeyenlerin yanı sıra zihinsel engelli çocuklar da okumaktaydı ve yatılı kalmaktaydı. Bu durum benim açımdan sıkıntılı bir süreçti. Ortaokulda parasız yatılı bursunu kazanınca görenlerle beraber Akhisar Ali Şefik Ortaokulu’nda okudum. O zamanlarda da engelimden dolayı herhangi bir ayrımcılığa uğramadım. Manisa Lisesi’ni bitirdim. Kaynaştırma eğitimi öğrencisiydim ve bunun faydalarıyla çokça karşılaştım. Ardından Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Bölümünü kazandım. Kazanmamda da bana dershaneden bir öğretmenim yardımcı oldu. “Sen sosyal hizmetleri yapabilirsin. Senin konuşma yeteneğin iyi” dedi.  İyi ki de beni yönlendirmiş. Burada anlatmak istediğim şey şu: Engelli bir kimse doğru bir okula yönlendirilmeli ki yapabileceği bir meslek olsun. Engelli bireyler yanlış yerlere yönlendirilirse doğru bir meslekte çalışamıyorlar ve faydalı olamıyorlar. Üniversiteyi hazırlıkla birlikte 5 yılda bitirdim. On yıldır çalışıyorum. Şu an ise Manisa Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü biriminin kadın sığınma evinde çalışan birkaç engellidenim.

 

Peki kadın sığınma evine başvuruda bulunan bir engelli ile karşılaştınız mı veya çalışma yürüttünüz mü?

Özlem Öztürk: Böyle bir şey varsa bile bizler engellileri, engelli hizmet birimine yönlendiriyoruz. Bize tedbir kararı olan, şiddet gören kadınlar gelmekte. Engellilerle birebir işimiz yok. Ama şöyle bir bilgi vereyim: Sosyal hizmet mesleğinde gerek kadınlarla gerek yaşlılarla çalışırken herkes müracaat eden kişiyle göz teması kurmanın çok önemli olduğunu söyler. Ancak insanlar bir şekilde seni olduğun gibi kabul edebiliyorlar, sana açılıyorlar. Buradaki en önemli şey senin müracaat edenle kurduğun samimiyet, görüşme teknikleri, görüşmede dikkat etmen gereken noktalar ve saygıdır.

 

Yani engelli kimselerle çalışmadınız?

 Özlem Öztürk: Hem yaşlılarla hem de kadınlarla çalıştım. Tek çalışmadığım alan engelliler oldu. İzniniz olursa bunun sebebini söylemek istiyorum. Ben kendim engelliyim ve sürekli engellilik çatısı altında kalmak istemediğim için engellilik alanında çalışmadım. Toplum, engellileri belirli bir kalıpta görmek istiyor. Engelli bir çalışansan sadece rehabilitasyon merkezlerinde çalışabilirsin veya engelli kadınlara danışmanlık verebilirsin. Buna “Hayır.” dedim. İşe başladığımda bu kabuğu kırmak istedim. Dedim ki: “Ben başka alanlarda da çalışabilirim.”

 

 Bildiğiniz gibi 3 Aralık Dünya Engelliler Günü dolayısıyla İzmir’de çeşitli farkındalık etkinlikleri düzenlendi. Hem Eşpedal bisiklet kortejine katılım gösterdiniz hem de Kültürpark Platformu’nda herkesi sarsan bir mini konuşma yaptınız. Engel/engellilik meselesine bakış açınızı, engellilerin yaşadığı sorunları nasıl dile getirmek istersiniz?

 Nuri Öztürk: Öncelikle “engellilik mi yoksa engellenen mi?” Bu soru ile bakmam gerektiğine inanıyorum. Engelli deyip geçmek var, bir de biz engelleniyor muyuz sorusuyla durumu değerlendirmek var. Şahsi fikrimi sorarsanız engellenen olduğumuz kanaatindeyim. Kaldırım aralarına park edilen arabaların benim engelliliğimle alakası yok. Rampaların erişilebilir olmayışının ortopedik engellinin engeliyle ilgisi yok. Bu durum hepimiz için bir güçlüktür, sıkıntıdır. Asansörlerin engelliler ve yaşlılar için tasarlanmasına rağmen engelliden çok sağlıklı bireyler tarafından işgal edilmesi, trafik ışıklarının ışık algı sistemlerinin çok fazla ses veya gürültü çıkarıyor gibi saçma sapan gerekçeler öne sürülerek kırılması ve daha niceleri… Az önce de belirttiğim üzere bunlar engelliliğimizi değil, engellendiğimizi gösteriyor. Yani ben bu çerçeveden olaylara bakıyorum. Eğitimde, iş hayatında, alışveriş merkezlerinde erişilebilirlikte karşılaştığımız sıkıntılar var. Bir de işverenlerin engelliye yeterli donanımı sağlayıp sağlamadığı noktasından çift yönlü bir sıkıntıyla karşı karşıyayız. Bunların hepsi bir araya gelince engellilikten ziyade engellenen durumu ortaya çıkıyor. Engellilik giderilemeyebilir. Bunu ömür boyu yaşayabilirsin ama engellenme hali giderilebilir. Karşımıza öyle bilinçsiz, donanımsız kimseler çıkmakta ki karşıdan karşıya geçerken dahi “Kesin benden bir şey, para-pul  isteyecektir.”, “İşim var boş ver, görmezden gelip gideyim.” diyebilen duyarsız insanlarımız var. Bunun yanı sıra neredeyse seni bağrına basacak kadar duyarlı vatandaşlarımız da mevcut. Olayları değerlendirirken çift taraflı bakılması gerektiğine inanıyorum. Bilinçlenmenin artırılması gerektiğine inanıyorum. O zaman özrümüzle, kusurumuzla, engelliliğimizle, nasıl tanımlanırsa tanımlansın; onunla yaşamayı öğrenebiliriz.

 

Hem engelli hem de kadın olarak yaşamanın zor yanlarını öğrenebilir miyiz?

Özlem Öztürk: Engelli kadınların okula gitme şansları engelli erkeklere nazaran daha az. Mesela bir engelli erkek sokakta yürürken çok rahat bir şekilde yardım alabiliyor. Ama ben yardım alırken korkuyorum. Bana zarar vermesinden korkuyorum. Sürekli şüphe ve korku ile yaşamaktayız. Aile içinde, engelli toplumunda yaşarken, evlenmeye karar verirken kadın hep ikinci planda. “Bu işleri yapamaz, yemek yapamaz, çocuk bakamaz, okuyamaz, çalışamaz…” gibi ön yargılar mevcut. Toplumsal cinsiyette kadına biçilen rolden ötürü renk uyumuna en çok maruz kalan bizler olmaktayız. Renk seçimi yaparken gören bir kimsenin kafasında yanlış bir algı oluşmaması adına belirli zorluklar yaşayabilmekteyiz. Mesela, sen eve gidip televizyonu rahat izleyebilirken ben ise mutfakta zaman geçirmekteyim. Ayrıca mutfaktaki birçok şeyin yerini bilmek zorundayım. Mesela çocuğun altının değiştirilmesi kadına yükleniyor. Mesela siz erkekler geceleri rahatça sokakta dolaşabilirken ben hem engelli hem de kadın olduğum için sokakta rahatça dolaşamıyorum. Sonuç olarak kadın olmak başlı başına bir sorun.

 

Sizce engellilerin kültür-sanat faaliyetlerine katılımı ne düzeyde? Kültür-sanat camiasının engelli toplumuna bakış açısını nedir? Engellilikle ilgili kültür-sanat içerisinde herhangi bir çalışma üretilmekte mi merak ediyorum?

Nuri Öztürk: Engelliler Haftası (10-16 Mayıs) diye tanımlanan haftada ve 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde yürüyüş kortejleri yapılıyor, devlet erkanının ileri gelenleri, engelliyle yakından temas halinde bulunabiliyor. Ancak bir kültür aktivitesi (sempozyum, panel, toplantı, çalıştay vb.) yeterince yapılmıyor. Yapılsa bile engellilerin sorunlarını engelsiz kimseler tartışmakta. Bizi bize anlatmaları gerçekten gülünç bir durum. Lütfen bu basit bir eleştiri olarak kabul edilsin. Eşpedal adında bir dernek var ve bu derneğin üyesi olmaktan gurur duyuyorum. Bu derneğin faaliyetlerini beğenmekteyim. Günübirlik mutluluklar ya da kurulabilecek sağlam arkadaşlıklar bazında mevzuyu değerlendirdiğimizde engelli ile engelsizin bir araya gelerek bisiklet kullanabilmeleri çok önemli. Yol arkadaşlığı sayesinde belirli ölçülerde bir muhabbet kurabiliyoruz. O anda yaşadığım mutluluğumu tarif edemem.

 Özlem Öztürk: İzmir’de birçok kültür sanat faaliyeti var. Ama birçok yerde rampa veya sarı çizgiler yok. Bununla da kalınmayıp görmeyenler için sesli betimleme, işitme engelliler için de işaret dili de sunulmamakta. Etkinlik çok ama ne kadar katılınabilir ki? Sosyal hayatın içine ne kadar girebilir bir engelli.

 

Artık otuzbeslik.com görme engelliler için fotoğraflarını betimlemeye başladı. Sitemizde engelli dostlarımız için yapabileceğimiz bir şey var mı?

Özlem Öztürk: Yayınlanan haberde görsellik daha fazla ayrıntılandırılabilir, betimlenebilir. Haberler işaret diliyle de desteklenebilir. Telefon uygulamasının erişilebilir olması, yani iPhone’daki voice over ile entegre edilebilir.

Nuri Öztürk: Bu çabanız için çok çok teşekkür ederim. Fakat önerim fotoğraf betimlemelerinin daha da detaylandırılabilmesi. Ayrıca otuzbeslik.com, engelli sivil toplum kuruluşları ile iş birliği halinde olup çeşitli etkinlikler düzenleyebilir.

 

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Özlem Öztürk: Engelliler hiçbir zaman okumaktan, çalışmaktan, çocuk sahibi olmaktan korkmasınlar. Hayata daha da sımsıkı tutunmaya çalışsınlar. Bence en önemlisi yapabilecekleri alanda başarıya odaklansınlar. Engelliler sadece engellilerle iletişim halinde olmasınlar. Diğer insanlarla da konuşmalılar, arkadaşlık yapmalılar. Ya bazen bir bakıyorum bir dernekte 15 tane görmeyen oturmuş ve hiç gören yok. Bu durum beni üzüyor. Son olarak hem İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin hem de Manisa Büyükşehir Belediyesi'nin hem Balçova Belediyesi’nin engelli masasını örnek alsınlar. Doğa yürüyüşleri, sanat etkinlikleri ve daha çok çok sayamadığım etkinlikler düzenlemekteler. Mesela yapılacak etkinlikler betimleniyorsa veya işaret tercümesi yapılıyorsa herhangi bir iletişim ağı üzerinden engellilere ulaşılabilir. Hatta bunun için girişimlerim de oldu. Tüm engelli dernekleri adı altında bir Facebook grubu kurdum. Farklı şehirlerdeki engelli dernekleri bu Facebook grubundan etkinliklerini duyurabilirler. Aynı şekilde otuzbeslik.com da engellilere yönelik derneklerin etkinliklerini duyurabilir.

Nuri Öztürk: Erişilebilirlik adına ne varsa; bıkılmadan, usanılmadan ve sabırla bizleri anlayarak; kendi kalplerinde özümseyerek yardımcı olmaları gerekiyor. Engelli bireylerle engelsiz bireyler arasındaki sınırların kaldırılmasını istiyorum. Bizi kabuğumuza hapsetmesinler. Sözlerimi sonlandırmadan önce otuzbeslik.com okuyucularına iki projemden söz etmek istiyorum. “Bir İnsan Tanıyalım” adı altında bir YouTube kanalı açıp sokakta hareket halinde olan, dili, dini, cinsi ne olursa olsun herkesle röportaj yapmayı düşünüyorum. Yani engelli bir birey olarak sokaktan geçen herhangi biriyle röportaj yapacağım. Ayrıca ismini vermeyeceğim ama bir polisiye roman yazmaktayım. Birinci bölümü, ortalama 135 sayfa kadarı bitti. İkinci bölüm için inceleme ve tetkiklerim devam etmekte. Nasip olur da kitabımı çıkarmayı başarırsam Otuzbeşlik ailesiyle bunu paylaşmak isterim.