Engin Bayrak- Neyin Parçası Olmak İstemediğinizi Bulun

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kaynak: Engin Bayrak
 
Öncelikle Engin Bayrak kimdir size biraz ondan bahsederek sohbetime başlamak istiyorum. 1979 yılında beş kardeşin en küçüğü olan bestecimiz Almanya’da dünyaya geliyor. Yugoslav göçmeni bir ailede ¨Müziğin içine doğdum, müzik her yerde¨ ifadesini kullanıyor.
 
¨Nasıl yani? Matematik mezunusunuz, müzik matematikte de olabilir mi?¨ sorusunu sorduğumda ise içten bir gülümseme ile  ¨Matematiği bitirme tezim, Müzikteki Matematiksel Yapılar’dı.¨ deyince daha da meraklanıyor ve kendimi derin bir sohbet içinde buluyorum.
 
Besteciliğe adım atma sürecinden bahsedebilir misiniz?
Üniversite dönemim boyunca hep birçok alanla uğraşmaya çalıştım. Çok şey biliyorum ama önemli olan ne yaptığım; çünkü yapabildiklerinizle yargılanıyorsunuz. Bestecilik kariyerim ise üniversite de hazırladığım bir tiyatro oyununun müziklerini yapmam ile başladı. Daha sonra Türk Sanat Müziği Konservatuarı'na gittim; çünkü makamları öğrenmek istiyordum. Bu süreci kısa filmler ve reklamlar da yaptığım müzikler izledi. Arkadaşlarımla Hayalet Grup adınla bir müzik grubu kurduk. Bu müzik grubundaki arkadaşlarımın İngilizcesi iyiydi ve benim adıma Japonya’da ve İngiltere’deki yapımcılarla iletişime geçtiler. Bunun akabinde albümlerim çıktı.
 
Besteci olmak hayalleriniz arasında mıydı?
Aslında bilim insanı olmayı çok isterdim. Bize gösterilen kadarını kabul ettik. Dünya bize gösterilen kadar mı yoksa daha fazlası var mı? Belki bu soruların cevabını bulmam kolaylaşırdı, fakat daha sonradan fark ettim ki bestecilik küçükte olsa bunun bir parçası. Müziğin bile temelinde yatan, severek okuduğum, Matematik Bölümü'nde sayıların ve sembollerin, duygular dahil olmak üzere doğanın yapısını oluşturduğunu fark ettim. Matematiğin özü evrenin her köşesinde aynıdır. Kendini tekrar eder.
 
Matematik bölümü size ne öğretti?
Doğanın işleyişini anlamak matematiktir. Dolayısıyla Matematik Bölümü'nde de bunu daha iyi öğrendim. Matematik bölümü okurken, matematiğin genişlemekte olan bir küre gibi olduğunu ama tüm doğayı çözemediğini, lakin çoğu şeyi çözdüğünü görüyorsun. Matematik sayesinde her şeyi yapabileceğimi düşünüyorum (özel yetenek gerektiren şeyler dışında tabii).
 
Yani, matematik müzikte bile kullanılıyor mu?
Tabii ki de kullanılıyor ve kullanılması da gerekiyor diye düşünüyorum. Fakat önemli olan nokta, ne derece de kullanılacağı.
 
Müziğin popüler kültür ile ilişkisi sizce ne boyutta?
Popüler kültür ve müziğin bağları birbirlerine kenetlenmiş durumda. Müziğe duyguların ifade edildiği bir şey olarak bakılmıyor ¨eğlence sektörü¨ olarak bakılıyor. Müzik için eğlence sektörü kavramını sevmesem de, ben de benimsemiş durumdayım.
 
"Belirli kalıplar ve o kalıpların dışına çıkıldığında deneysel olabiliyorsunuz ve deneysellik görünmezlik getirebiliyor."

Benimsemiş durumdayım; çünkü belirli kalıplar ve o kalıpların dışına çıkıldığında deneysel olabiliyorsunuz ve deneysellik görünmezlik getirebiliyor. Zihinsel olarak çaba sarf ettirilmeyecek müzik istiyorlar. Yaptıklarınız sizi oluşturur. Ben de popüler kültüre istemeden böyle hizmet etmeye başladım. 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kaynak: Engin Bayrak
 
Popüler kültüre hizmet etmenin getirisi nedir?
Popüler kültüre hizmet, kişinin ününü arttırıyor ve göz önünde oluyorsun. Bazen çok tatlı gelen yalan bir hazla kendimizi tatmin etmek isteyebiliyoruz.
 
Günümüzde sanatçıların başarısı Youtube izlenme oranları ile belli oluyor duruma geldi. Nasıl müzik yaptığınızdan ziyade kaç kişi izledi kısmına bakılıyor. Sizce bu durum bestecilere haksızlık mı oluyor?
Psikolojik olarak sürünün peşinden gitme durumu söz konusu.  Benim abim bile ¨Youtube’da bir milyon izlenmemiş bir videoyu izlemem¨. diyor; çünkü ona güven vermiyor. Güven, izlenme oranıyla örtüşür oldu. Sürünün peşinde gitme durumuna da hak veriyorum fakat Youtube zalim bir gösterge. En azından benim fikrim bu yönde.
 


Bestecilik mesleğinde egolar konuşuyor mu? İnsanlar kendilerini gerçeklikten uzaklaştırarak markalaştırmaya mı çalışıyorlar?
Bu durum Türkiye’de ve dünyada da birbirine benziyor. İnsanlar sizi ne kadar daha çok ulaşılamaz olarak görürlerse o kadar çok merak ederler. Aranılan kişi imajını ne kadar yüceltirsen, bizden ama farklıyı hissettirirsen o kadar aranılan kişi oluyorsun. Lakin bence bu durum, hissedilen yetersizlik duygusundan kaynaklanıyor. Ego herkesin içinde var. 
Kumarcıların bir sözü vardır, ¨Çok para insanı değiştirmez sadece içindekini ifşa eder.¨ diye, sende ne varsa para, kazandığın esnada meydana çıkıyor.
 
Bugüne kadar yer aldığınız projeler ve bundan sonra yer alacağınız projelerden bahsedebilir misiniz?
İncir Reçeli, 7 Güzel Adam, Toprağa Uzanan Eller yer aldığım projeler arasında en bilinenleri. 7 Güzel Adam TRT’de 39 bölüm sürdü, cesur bir diziydi, parçası olmak güzeldi. Bu cesur projeden sonra benim için durağan bir dönem başladı, birçok projeyi reddedip kabuğuma çekildim. Hazır parayı reddettim, paradan ziyada dinlenmek ve farklı şeyler keşfetmek istedim. Bu süreçte sosyal medya yöneticiliği üzerine kurs aldım ve sekiz sosyal medya hesabımı kendim yönetiyorum. Bunlar dışında üniversite hayatım boyunca ve sonrasında da birçok projede yer aldım. 
 
Yer alacağım projelerden ise en belirgin olanı şubat ayında dinleyicilerle buluşan
Rüyalara Yolculuk adında albüm serisi. Belki ömür boyu sürecek bir proje. Her ay on beş dakikalık bir single yayınlayacağım. İsteyen Youtube'dan dinleyebiliyor, katkı sağlamak isteyen iTunes’ten indirebilir. 
 
Bu projenin gelişim süreci nasıldı?
Bu proje uzun sürede gelişti. Beş yıldır üzerinde çalışıyorum. Bebeklerin uyuması ya da yetişkinlerin gevşemesi için müzikler kavramıyla yola çıktım. Youtube’da 12 dilde olacak. Kolay oturmayacak biliyorum, yepyeni bir sürece girdim. 
Sonraki planlarınız neler?
Daha sonraki hedefim büyük bir portfolyo hazırlayıp Avrupa, Amerika, Kanada’daki ajanslara beste yapmak.
 
Üniversiteye geri dönüp müzikle ilgili bir bölüm okumak ister misiniz?
Tabii ki de. Eğitime her zaman açığım, hatta psikoloji ve sosyoloji okumayı düşünmüyor değilim. (Gülüyor.)
 


Besteci kimliğinizin yanı sıra, sizin deyiminizle ucundan kıyısından senaristlik ile de ilgileniyorsunuz. En çok hangi senaryoya kendinizi katarak yazdınız? Neden?
Tren diye bir senaryo yazmıştım. Tek mekanda geçen bu senaryomda konu kadınlardı. Neden kadınlar diye soracak olursanız çocukluğumdan beri hayran duyduğum bu yüce varlığın hak etmediği zorluklarla mücadele etmesi beni hep üzdü.
 
"Beden doğurmasam da ben de doğurganım!"

Kadın bedeniyle dünyaya gelmek isterdim. Kadın bedeninde yaşamak gerçekten çok zor. Kadınlar hayatları boyunca fiziksel yahut psikolojik şiddete maruz kalıyorlar. Bütün senaryoyu kadını anlama istediğim doğrultusunda yazdım. İlişkilerde erkeğin kontrol etme isteği gereksiz derecede baskın olmamalı.
 
Senaristlik ve besteciliği bağdaştırabilir misiniz?
Besteciler ve yazarlar genellikle bilinmezler. Senarist ve besteciler aynı kadere mahkum. En iyi örneğini İncir Reçeli filminden sonra yaşadım diyebilirim. Bir nebze İncir Reçeli’nden sonra daha tanınır hale gelsem de çoğu kişi bir haberdir diye düşünüyorum. İnsanların başarı diye gördüğü şey toplum tarafından onaylanmış projeler olduğu için zannederim ki İncir Reçeli’nden sonra ailem de beni besteci olarak benimsedi ve bir şekilde ben de popüler kültüre hizmet etmeye başlamış oldum. Bir şey olmak zorunda değiliz demeye çalıştım hep. Senaryo da yazabilirim, beste de yapabilirim… Siz de yapabilirsiniz, yeter ki isteyin.
 
Siz ne yapacağınızı ve ne yapmak istediğinizi biliyor musunuz?
Aslında sır şuradaki, ne yapmak istemediğimi öğrenmekle çok zaman geçirdim. İlk olarak neyin parçası olmak istemediğimi buldum ve ikinci olarak ¨Eee şimdi ne yapacaksın?¨ kısmı geldi. O zaman, keşif zamanı. Olay ne yaptığınız kadar, ne yapmak istemediğinizle de alakalı.

Kaynak: Engin Bayrak
 
Bugüne kadar yaptığınız projelerden yayınlanmayanlar söz konusu mu?
İlk tiyatro projem yayınlanmadı. 2006 yılında Unkapanı’na gittiğimde şok geçirmiştim. Kasetler ve CD'ler el arabasıyla taşınıyordu, onlara mal muamelesi yapılıyordu ama benim zihnimde onlar o kadar sanatsal ve değerli şeylerdi ki, ticari unsur gözüyle bakılmasını kabul etmem uzun sürdü.
 
Türkiye'deki ve yurt dışındaki müzik sektörünü nerede görüyorsunuz?
İçerik söz konusu olduğunda biz çok kıtız. Kısıtlı türler var ama yurt dışında bu türler daha renkli ve çok. Yapımcıları birkaç milyonluk elit kitle kesmiyor, keşke o dar kitleyle tatmin olabilsek ama maalesef olamıyoruz. Çok kültürlü olan Türkiye’de bu durum zor diye düşünüyorum.
 
Bugüne kadar sizi etkileyen başarı öyküsü var mı?
Aslında benim sevdiğim çok başarı öyküsü var; ama seçmem gerekirse Sylvester Stallone'nin öyküsü beni çok etkiler. Rocky filmini yapmadan önce kendi senaryosunu yazan Sylvester Stallone, yapımcıları tek tek dolaşır ve kötü bir oyunculuğu olduğu için onun oynamasını kabul etmezler; ama o ille de kendisi oynamak ister. Bir ekip toplar, daha kötü bir yapımcı bulur, borç harç içinde bir milyon dolara mal ederler filmi ve film Oscar almıştır. Rocky karakteri onunla bütünleşmiştir. Bu beni çok etkilermiştir; çünkü filmin bestecisi de çok az para almıştır. İnanan bir ekipten güzel bir iş çıkmıştır.

 Kaynak: Engin Bayrak

Siz insanları rahatlatmak için müzik yapıyorsunuz, siz rahatlamak için ne yapıyorsunuz? 
Yoga yapıyorum. Bedenim batıdan gelmiş olsa da ruhum doğulu. Kendimi dinlemek, kalabalıktan uzaklaşmak beni rahatlatıyor. Özümü hatırlamayı seviyorum.
 
Hayatınızda hiç hata yaptığınızı düşünüyor musunuz?
Çok. 
 
Peki, hata sizin için nedir ve yaptığınız hatalar nelerdir ?
Hata değil belki ama bilinçli seçim; çünkü yaşam seçimlerimizden oluşuyor. Seçmemekte bir seçim aslında, susmanın başka türlü bir konuşma biçimi olduğu gibi. Ben de çoğu zaman yanlış seçimler yapmış olabileceğimi hissediyorum. Mesela hatalarımdan birisi şuydu, Bob Badami diye bir Supervisor "Sharlock" filminin müzikleri için İstanbul’a benimle ve arkadaşlarımla görüşmeye geldi. Arkadaşlarım uçak biletlerini ayarladılar ve gidiyoruz dediler; Las Angeles’a taşınanacak orada hayatımızı sürdürecektik. Kulağa büyüleyici geliyordu fakat engelli bir kardeşim var, sorumluluklarım var, aileme ve topluma karşı. Gitmem demek o an için benim hayatımda kocaman bir adımdı. Türkiye'de de taktir görebilirdim, para kazanabilirdim ama benden kıta değiştirmem isteniyordu ve o gün hastalandım. Vücudum resmen bana gitme dedi. Görüşmeye bu sebepten dolayı gidemedim ve uçuşumu iptal ettikten sonra iyileştim. İnsan psikolojisinin neler yapabileceğini keşfetmiş oldum. Hata mıydı? Kısmen hataydı, en azından görüşmeye gidebilirdim.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kaynak: Engin Bayrak
 

İlham periniz var mı?
İlk ezginin nereden geldiğini kimse bilmiyor. İlham perisi; seni daha çok üretken kılan kişiler, nesneler, her şey olabiliyor. İlk ezgiyi çok net duyuyorum; ama onu devam ettirmek zor. 

Elinizde olsaydı nasıl bir dünyada yaşamak isterdiniz?
Mesleğimi, bestelerimi para kazanmak için yapmazdım. Para kültürünün olmadığı bir dünya isterdim. İnsanların farklılıklarını kabul ettiği bir dünya. Nasıl bir dünya istemezdim sorusuna ise, sisteme razı gelinmeyen bir dünya diyebilirim.
 
Röportajı bitirirken ise ¨Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?¨ sorusuna tüm içtenliğiyle koşullar ne olursa olsun şikayet etmeyin yapın tıpkı Gandi’nin dediği gibi ¨Dünya'da görmek istediğiniz değişimin kendisi olunuz.¨ sözüyle ve benim teşekkürlerimle sohbetimizi sonlandırıyoruz.