Eski Foça'da Bir Gün


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Masallara inanır mısınız, peki ya efsanelere? Bir rivayete göre Eski Foça'da nerede olduğu bilinmeyen bir taş vardır ve Karataş olarak anılır. "Her kim ki; Eski Foça'da nerede olduğu bilinmeyen Karataş'a basar ise; basireti bağlanır ve içinde bir yerlerde kendince o kutsal yere yerleşme ve hep burada olma isteğini bulur. Yolu nereye giderse gitsin, bir gün mutlaka geri dönecektir..." 

Öyle midir gerçekten? İlk gördüğüm andan beri içimden eksilmeyen Eski Foça’ya geri dönme arzusunun sebebi bu olabilir mi? 



 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Efsanesi olan yerlerin etkisi de büyük olurmuş diyorlar. Ne kadar doğru bilemiyorum. Eski Foça eski zamanlardan beri birçok insanı kendine âşık ediyor. Efsane ya da yaşanmışlık sebebiyle mi bilemesek de bazı insanların kendilerini dinlemek için kaçtıkları saklı yerlerden biri Eski Foça.


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Foça’ya ulaşmanın, burada zaman geçirmenin lüks yönlerini anlatmayacağım. Öğrenciyim ve “öğrenci bütçesiyle nasıl ulaşırız, neler yapabiliriz“ sorularının cevaplarını vermeye çalışacağım. Eski Foça’yı tanıtacağım için buraya ulaşmaktan bahsedeceğim. Bir de Yeni Foça var ama onunla gönül bağım çok gelişmedi. Öncelikle Aliağa yönüne giden İzban’ı kullanarak Hatundere istasyonunda indikten sonra istasyonun girişinden kalkan Eshot Eski Foça otobüslerine binerek, gizli mabede ulaşabilirsiniz ya da İzmir Şehirlerarası Otobüs Terminali’nden Foça dolmuşlarına binerek Foça’ya ulaşabilirsiniz. 

 Reha Midilli Caddesi boyunca yürüdüğümüzde Eski Foça’nın tam ortasına çıkmanız garanti. Sakin bir deniz sizleri karşılayacak. 
Eski Foça’nın insanları dingin huzurlu, kedileri ve köpekleri de huzurlu... Zaten bir yerin huzurlu ya da kaos içinde olduğunu da sokak hayvanlarına nasıl davrandıklarından ya da hayvanların halinden anlamaz mıyız? Balıkçıların en büyük arkadaşları kediler, kayıkların içinde sefalarını sürüyorlar.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Tam ortasındayım Eski Foça’nın her zaman olduğu gibi yine sağa kıvrılıyorum. Dümdüz devam ediyorum güneşi hissederek, denizin kokusunu soluyarak. Bir tarafta deniz, diğer tarafta balık restoranları... Bana en samimi gelen mekânlardan birine oturuyorum. “Deniz Cafe” salaş ama huzurlu bir yer. Balık çeşitlerinin porsiyon ve ekmek arası olduğu, alkol satışının olmadığı bir mekân burası. Öğrenci bütçesine uygun olduğundan daha huzurlu geliyor bana herhalde diye düşündüğüm o anda “Hoş geldin güzel kızım.” diyen ses karşılıyor beni. Tanışıyor muyuz, hayır. 

Burada çalışan yaşlı bir amca, kendini işine ve müşterilerine adamış. Bütün müşterilerin masalarına giderek teker teker ilgileniyor, yabancı turistlerin bile yanına gidip İngilizce konuşmaya gayret gösteriyor. O anda idrak ediyorum diyorum ki sadece bütçe için burada değilim, samimiyet için buradayım. Balık ekmek ve şalgam suyuna 11 TL veriyorum. Aşağı yukarı fiyatları buradan tahmin edebilirsiniz. 
 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Sonra dükkândan doygunlukla çıkıyorum, yürümeye devam ediyorum. Yol boyunca eski evlerin restore edilmiş hali butik oteller, sakin insanlar karşılıyor beni. Farklı bir huzur buradaki çözemiyorum. Ne zaman kendimden kaçsam buraya sığınıyorum. Keşfedebileceğiniz bir sürü ara sokak ve çarşı var, onlar da sürpriz olsun. Her şeyi söylemeyelim, biraz gizem iyidir diye düşünüyorum.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum. Yol boyu devam ediyorum, ardından geri dönüyorum. Bu sefer solumda kalan bir dondurmacı var. “Meşhur Girit Sakız Dondurmacısı Nazmi Usta”. Uzun bir dondurma kuyruğu var, başlıyorum beklemeye. Hava sıcak ama sohbetler tatlı. Dükkânının tabelasında belirttiği gibi oluyor her şey, yeni insanlarla tanışıp diyalog kurmaya başlıyorsunuz. Bambaşka hayatlar, ortak amaç dondurma. Nazmi Usta, dondurmalarını günlük hazırlıyor. Evi de hemen dükkânının üst katında. Sert mizaçlı ama bir taraftan da muzip bir insan. Dondurmalarınızı hazırlarken size tatlı sürprizler yapabiliyor mesela. “Bak, bu da benden olsun, ne olduğunu çözebilecek misin acaba” dediği dondurmayı yiyorum ve birkaç tahminde bulunsam da çözemiyorum. Çözemeyince şakayla takılıyor bana, tahinli olduğunu söyleyince şok oluyorum. Tahin yemeyen bir insana tahinli dondurma yediren tek insan olduğunu söylüyorum, o da ustaca gülümsüyor. Dondurmalarının çeşitleri mevsim meyvelerine göre değişiyor. O yüzden net bir çeşit skalası vermek mümkün değil ama “borovinka” var. Yabanmersini demekmiş. Vazgeçilmezim olduğunu söyleyebilirim.1 kepçe dondurma 2 TL diyor. Oradan da fiyatlara dair minik bir hesap yapabilirsiniz. Değer mi, fazlasıyla değer.



 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Tekrar yola düşüyorum, bu sefer diğer tarafa yürüyorum. Burada da surları görmek mümkün, bu taraftaki restoranlar daha çok rakı-balık keyfi yapabileceğiniz yerler, fiyatları da biraz daha yüksek. Şöyle bir sınıflandırma yapabiliriz. Eski Foça’nın ortasındaysanız eğer, sağ taraf daha uygun sol taraf biraz daha lükstür. Devam ettikçe, el yapımı bileklik ve kolyeler yapan kadınların stantlarını sol tarafta görmek mümkün, biraz daha devam ettiğimizde de limanı görüyoruz. Tekneler, çeşit çeşit…
 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Artık dönme vaktinin geldiğini hatırlıyorum. Yine aklımdaki zaman planlamasından daha fazla vakit geçirdim. Kestirme yoldan ilçe garajına gitmem mümkünken, gerisin geri yürümeyi tercih ediyorum. Maksat biraz daha burada kalayım. Eski Foça’da güneş batarken ve ben giderken, bir parçamı daha bırakıyorum burada ve daha gitmeden bir daha ne zaman gelirim acaba diye düşünürken buluyorum kendimi. Dönüş yolcusu kalmasın!