Funda Duru - Hayal Gücünün Okulu Olmaz

Röportaj ve köşe yazısı alanında emin adımlarla ilerleyen Funda Duru, Zeynep Öztürk ile sıcak bir sohbete imza attı...
 
 
Funda Duru’yu hayal gücümde bir kalıba sığdıramıyorum. 
Benim için kalbi gibi kocaman olan Funda kendi masal bahçesini anlattı.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Peki bir çok masal için cevaba değer sorular bulmak onu zorluyor mu?
Keşfeden birini keşfetmek beni zorladı doğrusu...
Tahmin edersiniz ki sözcükleri onun kadar dans ettirmem mümkün değil o yüzden en iyisi gelin Funda Duru’nun dünyasını birlikte keşfedelim…

Röportajın sonunda yaptığı bazı röportajların linkine ulaşabilirsiniz.
 
Funda Duru nasıl biri?
Kendini anlatmayı sevenlerden değilim. Kendimi tanıyorum elbette ama tanımlamak beni sıkıyor. Aynı filmi 26. kez izlermiş gibi. (Gülüyor.) 9 Eylül Üniversitesi’nde İşletme okumaya başladım ama işler istediğim gibi gitmedi. Dünyanın 50 yıl gerisinden gelen bilgiler canımı sıkıyordu. Reklamcılık alanına hep ilgi duyuyordum. Bir gün internette dolaşırken “Herkes  başvurabilir ama herkes katılamaz” başlıklı bir yazı gördüm. Bu yazı Portfolio Reklam ve Yaratıcılık Okulu’na aitti. Hemen mülakatlarına gittim. Zorlu mülakatlar sonrasında okula kabul edildim. Eğitim bitince reklam yazarı stajyeri olarak San Design Company’de çalışmaya başladım. Aynı zamanda da Hakan Akdemir’in yanında fotoğraf asistanlığı yapıyordum. Her dakikam doluydu ama yine eksik hissediyordum. İzmir’i bıraktım ve İstanbul’a gittim. Habertük’te röportaj fotoğrafları çekiyordum. Bir süre sonra ben de röportaj yapmaya başladım. Kendim hakkımda söyleyebileceğim kişisel şey ise bana özgür bir bahçe yaratıldığı zaman daha güzel işler yapabildiğim. 
 
HAYAL GÜCÜNÜN OKULU OLMAZ
 
Hiç eğitimin olmayan bir mesleğe geçmek seni korkutmadı mı?
Sanırım sadece karanlıkta uyumaktan korkuyorum. Gece lambam hep açık. Hayal gücünün okulu olmaz. Anasınıfından bu yana Türk eğitim sistemiyle yıldızım barışmadı. Fizik mezunlarının bankacı olabilmesine hala gülüyorum. Mesai bitince bankada deney, buluş filan yapıyorlar mıdır acaba? (Gülüyor.) Tüm bu düşüncelerime rağmen üniversiteyi bitirmem ailem için  sürpriz oldu. Hatta annem diplomayı görene kadar inanmamış okulu bitirdiğime. Bir süre Londra’daydım. İngilizce ve Art and Design dersleri alıyordum. Okulun illa sıkıcı olması gerekmiyormuş. Yeni anladım. İlk çalışmaya başladığımda yaşım küçüktü her şeyi deneyerek görmek istedim; çünkü hata yapma lüksüm vardı. 25 yaşından sonra nasıl bir Funda olur bilmiyorum.
 
İngiltere maceran nasıl başladı?
Türkiye’de aldığım hiçbir eğitimden tatmin olamadım. Dünyanın en güzel ülkelerinden birine sahibiz o ayrı. Başka bir ülkede tek başıma yaşamak ve vizyonumu geliştirmek istedim. İngiltere, aksiyonu yüksek bir ülke değil. Kolombiya’yı tercih etmediğim için pişmanım. (Şaka!)   
 
İngiltere'de eksikliğini hissettiğin şeyler var mıydı?
Ailem ve dostlarım dışında eksikliğini hissettiğim pek bir şey yoktu. Farklılıklar var elbette ama uç bir kültüre geçiş yapmadığım için zorlanmadım. İnsan her şeye alışıyor. Zaten hiçbir zaman bir şehir ya da ülkeyle aramda bağ kurmadım.
 
Yaptığın röportajlarda verilen cevaplar seni tatmin ediyor mu? 
Cevapların beni tatmin etmediği yerde hikayenin arka kısmını onu destekleyen sorularla irdeliyorum.  
 
RÖPORTAJIN AMBALAJI BAŞLIKTIR
 
Senin için başarılı bir röportajın tanımı nedir?
Röportaj yapmak için her zaman bir sebep olmalıdır. Eğer o sebep okuyucuya açık bir şekilde geçiyorsa ve röportaj okunduğu zaman akılda başka bir soru kalmıyorsa başarılı bir röportajdan bahsedebiliriz. Röportajın ambalajı başlıktır. Okuru röportajın içine alabilmek için ilgi çekici ve öz bir başlık bulmak gerekiyor. 
 
Dünya çapında kiminle röportaj yapmak isterdin? Neden?
Ohoo çok var ama özellikle Adolf Hitler ve Mahatma Gandhi ile röportaj yapmak isterdim. Çünkü onlara sormam gereken çok soru var. Mesela Hitler’in beyninde 24 saat yaşamak isterdim. 24 saatten fazlası bünyeme fazla gelebilir. Bilmiyorum. Hitler ressam olsaydı dünyanın bambaşka bir kaderi olabilirdi. Resim akademisinden iki kez ret almasına ondan daha çok üzülen insanlar olduğuna eminim. Gandhi ve Hitler apayrı karakterde iki lider. İkisinin portre röportajını yapıp, karşılıklı iki sayfada yayınlamak isterdim. Zıtlıkların savaşı ya da barışı gibi… Keşke dünyanın çivisi çıkmadan Gandhi’nin resmini assalardı. Tüm liderlere örnek olurdu. Gerçi gözünde at gözlüğü, beyninde örümcek ağları olanlara hiçbir şey fayda etmez. Neyse yine kendi kendime sinirlendim. 
 
Kendine ait bir tarzın olduğunu düşünüyor musun?
Ailemin, okurlarımın ve arkadaşlarımın söylediklerini söyleyebilirim. Onlar röportajlarımın giriş yazılarını okuduklarında isim görmeseler bile benim yazdığımı anlayabileceklerini söylüyorlar. Bunun sebebi röportaj yaptığım kişi ile aramda bir dünya yarattığım için olabilir. Çünkü o insanın ne tarafını görmek istersem o tarafı ön plana çıkartıp okuyanlara bildikleri kişinin farklı yönlerini de gösterebiliyorum. Samimi ve açık sorular soruyorum.
 
Röportaj dışında başka yazı alanlarına yönelmeyi düşündünüz mü? Neden bir gezi yazısı değil de röportaj?
Bilmem, öyle denk geldi.  Neden olmasın ilerde gezi yazısını da deneyebilirim. Keşfedilmemiş, küçük, hikayesi olan yerler bulmak heyecan verici olabilir.
 
Birazda Funda Duru’nun özel yaşamını keşfetmek istiyorum... 
 
Tutkularınız var mı?
Tenis maçları. 10 yıldır 1. turdan finale kadar kaçırdığım tek bir Grand Slam maçı yok. Bana ne oluyorsa bir heyecan, bir tutku… Amerika Açık ve Avustralya Açık Maçları olduğunda uyusam da saat kurup, kalkıyorum. 2012 Wimbledon yarı finali için Dikili’de beach club’a televizyon kurdurmuşluğum var. Bir gece Cincinnati Masters finalini izlerken nedense midem çok bulanmıştı. Kusarım diye yanıma poşet aldım ama maçı bırakmadım yine de. Ama kusmadım.(Gülüyor.) Her şeyi de neden anlatıyorsam… 
 
Tutkunun senin için anlamı nedir?
Tutku, hayatın en güçlü ve parlak renklerini yaratır. Tutkuyla yapılan her işin renklerine bayılıyorum.  
 
Funda Duru 24 saatini nasıl değerlendiriyor?
Okul haricinde Body Combat yapıyorum. Müzeleri geziyorum. Gidebildiğim kadar müzikallere gidiyorum, en son gittiğim 'Kinky Boots' müzikalinin muhteşem olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
 
En güçlü ve zayıf yönlerin nelerdir?
İnatçıyım ama hiçbir zaman hırslı biri olmadım. İmkansıza inanmıyorum. Bu gezegende her şey olur. En büyük zayıflığım tembelliğim. Her yere geç kalırım. Önemli işler olur, hazırlanmadan giderim. Neyime güveniyorsam. En kötüsü de bunları değiştirmek için bir şey yapmıyorum.   
 
Gelecekte kendini nerede görüyorsun?
Jüpiter’de küçük bir şarap, peynir dükkanı açayım diyorum. Bir de buradan birkaç çiçek tohumu götüreceğim. Orada pek çiçek yetişmiyormuş. Jüpiterliler bu girişimlerime çok sevinecek. Anlamışsındır, uzağı o kadar iyi göremiyorum. Ben de astigmat ve miyop var. (Dünyanın en zor sorusu.)
 
Sihirli bir kalemin olsa ve röportaj için bir karakter yaratman istenseydi, nasıl bir karakter yaratırdın? Neden?
Samanyolu dışında bir galaksiden birini yaratırdım. Korkunç bir görüntüsü de olabilir, naif bir görüntüsü de yeter ki bana o galakside neler oluyor anlatsın! Bir de bir dinozorla konuşmak isterdim. Biz burada yokken günler nasıl geçiyormuş? Neslin tükenmesi nasıl bir duyguymuş? Çikolata severler miymiş? 
 
Bu güne kadar soru soran taraf sendin, şimdi cevaplayan taraf oldun, nasıl bir duygu?
Röportaj yapmak kesinlikle daha keyifli, cevaplayan taraf olmak daha zormuş.
 
Son olarak, eklemek istediğiniz bir şey var mı?
İçinizden ne geliyorsa onu yapın ve tutkularınızın peşinden gidin çünkü tek bir hayatınız var. Bir de anı yaşamak kendinize yapacağınız önemli bir iyilik olabilir. Emin değilim.
 
Funda Duru’nun yaptığı bazı röportajların linkleri