Genç Şair Çağla Meknuze - Akdeniz İklimli Orta Doğu

“tesellinin böylesi
 
tam azize ölünecek yaşta
 
yaşasa başa bela
 
(…)”

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Çağla Meknuze, İzmir Özel Tevfik Fikret Lisesi (2003) ve Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi (2007) mezunu genç bir şair. 'Azize'nin Ölüsü' adlı şiir dosyası Varlık Dergisi 2015 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri'nce dikkate değer bulundu ve kitaplaştı. Çağla Meknuze sanatın her dalıyla iç içe aslında… Sahnelenmiş bir tiyatro oyunu, festivallerde gösterilen bir kısa filmi var. Çağdaş sanat portfolyosu 2014'te Galeri Zilberman'ın Genç Yeni Farklı adlı karma sergisine kabul edildi. Kreatif editörlük mesleğinin yanında birçok alanda sanatsal çalışmalarına devam ediyor. 2017 İzmir Kitap Fuarı kapsamında imza gününe geldiğinde röportaj isteğimizi kırmayıp, imzasının ardından sorularımıza yanıt verdi.
 
 
Merhaba! Nasıl geçiyor kitap fuarı?
Kitap fuarı denince ilk aklıma gelen her zaman İzmir Kitap Fuarı. Çocukluğum da bu fuarları takip ederek geçti. Hem İzmir’de oluşu, hem de Kültürpark’ta oluşu her açıdan bambaşka bir hava katıyor. Benim için özellikle şu yaşadığımız günlerde apayrı bir destek oldu. 
 
İmza günün nasıl geçti?
Güzel geçti. Şairler olarak burada birbirimizle görüşme, okuduğumuz yazarlarla tanışma imkanı buluyoruz. Hem şairler kendi aramızda tanışıyoruz, hem de okurlar gelip bizimle tanışıyor. Çok güzel anılar biriktirmiş oluyoruz.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bu senin ilk kitabın. Ne zaman çıktı?
Dosya olarak 2015 yılında Varlık Dergisi’ne göndermiştim. Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde dikkate değer bulunduktan sonra 2015 sonbaharında basıldı. 
 
Yarışmaya başvurmaya nasıl karar verdin? Nasıl gelişti?
Varlık Dergisi yıllardır kesintisiz olarak takip ettiğim dergilerin başında gelir. Dile kolay neredeyse seksen beş yıllık geçmişi var. Yol açıcı, ufuk açıcı, okul gibi bir dergidir. Yarışma olarak da sadece Varlık’a başvurdum. 
 
Ödülü aldığında ne hissettin? Bekliyor muydun?
Çok mutlu oldum. Tabii ümit ediyor insan ama son ana kadar da heyecanla bekledim açıkçası. Benim dosyayı teslim etmeden önce tek bir şiirim yayınlanmıştı, Yasak Meyve Dergisi’nde. Çok içinde değildim, kendime saklıyordum yazdıklarımı. Dosyada ortaokulda yazdığım şiirler bile var. Dosyanın üçte ikisi yıllardır olan şiirlerdi, üçte birini ise 2014-2015 arasında yazdığım yeni şiirleri ekleyerek oluşturdum. En sonunda da dosyanın adını “Azize’nin Ölüsü” koydum ve içime sindi. Sinmesi için çok şey yırtıp attım. Bir konsept halinde teslim etmek istedim. Ödülü 30 yaşımda aldım, bu ödüllerin sınırı da otuz yaş. O sırada bu ödül devam etmem için cesaret kazandırdı bana. Bunun için de gerçekten minnettarım. 
 
Geriye dönüp bakınca, bu iki yıl sence nasıl geçti?
Her şeyden önce cesaret buldum. Kıymetli insanlar ’dikkate değer’ bulunca, sen de kendi sınırlarını zorlayabiliyorsun. Kendi dilini oturtabiliyorsun. Bende öyle oldu. Daha disiplinli yazıyor ve okuyorum. Geçtiğimiz iki yılda birçok dergide şiirlerim çıktı, etkinliklerimiz oldu. Bu şekilde devam ediyorum.
 
Kitaba Azize’nin Ölüsü ismini nasıl verdin?
İlk şiirin içinde geçen bir tanım zaten Azize’nin Ölüsü. Dosyanın adı olarak seçimim ülkemizin o sıradaki gündemiyle ilgiliydi. O gündem maalesef hiç değişmiyor. Toplum içinde kurban edilen kadınlar, ötekileştirilerek kendi potansiyelini yaşayamadığı için bir anlamda kurban edilen kadınlar toplumumuzun değişmeyen hikayesi. Ben de manşeti böyle atmak istedim. 
 
 
“EDEBİYATIN EN KIYMETLİ TARAFI ORTAYA KOYDUĞUN BİR ŞEYİN BAŞKA İNSANLAR TARAFINDAN SAHİPLENİLİYOR OLUŞU.”
 
 
Kitapla ilgili nasıl geri dönüşler oldu?
Tahminimden çok daha samimi ve yoğun oldu. Örneğin; tanımadığım insanlar kitabımı alıp alıntılar yaptı sosyal medyada, ya da bana ulaştılar, hem gençlerden hem de takip ettiğim ünlü şairlerden güzel dönüşler aldım. Her şeyden önce şu çok önemli; bana “kendine has bir dilin var” dedi takip ettiğim kıymetli şairlerimiz.  
 
Kitabının kimlere hitap ettiğini düşünüyorsun?
Ben aslında daha çok kadınları yakalayacağımı düşünmüştüm; ama tabii bütün kitap kadın ekseninde devam etmiyor. Özellikle son bölümün daha umutlu olmasına gayret ettim. Genci yaşlısı, kadını erkeği, birçok insana dokunduğumu görüyorum. Böyle böyle, çevrem, hayatım dönüşüyor. Hiç tanımadığım insanlara sözüm, fikrim ulaşıyor; onlarla farklı bir çevrem oluşuyor. Bence zaten edebiyatın da en kıymetli tarafı bu; ortaya bir şey koyuyorsun ve o başka insanlar tarafından sahipleniliyor. Umarım bu böyle devam eder hayatım boyunca.
 
Kitabını bir cümleyle tarif edebilir misin?
Edemem. Çünkü bence şiirin özeti olmaz. Her okur kendi şiirini, her şiir kendi okurunu seçer... Okur olarak da öyle düşünüyorum.
 
 En sevdiğim şiirim şu, dediğin bir şiirin var mı?
"Oysa Tarih Yazmadı Hiçbir Kadın Kâşifi" isimli bir şiirim var, en sevdiğim o.
 
 
“HEPİMİZİN YAŞADIĞI KARMAŞAYI BEN DE YAZARAK DİNGİNLEŞTİRMEYE ÇALIŞIYORUM.”
 
 
Yazmak senin için ne ifade ediyor?
Çok karmaşık bir çağdan geçiyoruz, hem ülke olarak hem de dünya genelinde. Yazmak beni hayata bağlıyor. Sanki kaotik bir ortamdan duru bir nesne çıkarabiliyormuş gibi hissediyorum, daha doğrusu onu amaçlıyorum. Hepimizin yaşadığı karmaşayı ben de yazarak dinginleştirmeye çalışıyorum. Benim yaşamımda böyle bir etkisi var; beni dinginleştiren, hayata bağlayan... ‘Sihir yapabilsen ne yaparsın’ derler ya, benim de kendimce yapabileceğim sihir bu belki de. Bir şeyi gördüğün gibi anlatmak, o anlatımla oynamak. Oyun alanımı o olarak görüyorum. Kağıtla kalemle baş başayken, hiçbir insanın, kurumun, politikanın karışamayacağı oyun alanımdayım...
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Peki seni neler besliyor?
Ben gündemden kopup inzivaya çekilip de yazabilen bir insan değilim. Yazdıklarımda bir vatandaş olarak, bir birey olarak taşıdığım tüm kafa karışıklığım var. Dolayısıyla bu bir alışkanlığa dönüştü belki de. Mesela haberlerden göndermeler yapıyorum. Çünkü ben de o haberlere maruz kalan bir vatandaşım. Bir kesişme noktası ve beni dinginleştiren hayata bağlayan oyun alanı aslında yazmak. Yalnızca şiir de değil... Öykü, roman, tiyatro oyunu ve senaryo gibi birçok alana kafa yoruyorum, hatta umarım günü gelir müzisyenlerle de kesişir yolumuz. 
 
“İZMİRLİLER İFADE VE VAROLUŞ ÖZGÜRLÜĞÜYLE BÜYÜR. HER ŞEYDEN ÖNCE BANA YAZMA CESARETİNİ VEREN BELKİ DE BU.”
 
İzmirlisin, İzmir’le ilgili şubat ayında Varlık Dergisi’nde bir şiirin de yayınlandı…
Bu şiirim dilimin evrildiği nokta oldu sanırım. O şiirin adı “Akdeniz İklimli Orta Doğu”ydu. Yaşadığımız günlerin bir notu aslında.
 
İzmirli olmak sence yazını etkileyen bir şey mi?
Tabii ki, kimliğim bu. Her birimizin iç dünyası büyüdüğümüz coğrafyayla, toplumla birebir ilişkili. Mesela ben İzmirli bir kız çocuğuyken İstanbul’a üniversiteye gittiğimde yaşadığım bir kültür şoku oldu. O günlerden bugünlere bir birikim var. Bir de şu var; İzmirliler konuşma, ifade, varoluş özgürlüğüyle büyür. Her şeyden önce bana yazma cesaretini veren belki de bu oldu. İzmir sadece Türkiye’nin değil, dünyada da Doğu’nun Batı’sı, Batı’nın Doğu’su. Biz öyle bir ayrım noktasında yaşıyoruz. Buna sentez de diyebilirsin; ama aslında birçok noktada sivrilen, sivrilerek kendini gösteren bir özellik. İzmir benim içimde her zaman var, iyi ki de var.
 
Çağla Meknuze’ye bu röportaj için ve bizimle şiirlerini paylaştığı için çok teşekkür ediyor, bol ilhamlar ve projelerinde başarılar diliyoruz. 
 
Akdeniz iklimli Orta Doğu 
 
Akdeniz iklimli Orta Doğu 
bunu düşünmedik ki çocukken 
oldu
 
en çok yarından korkanlar 
özlermiş geçmişi
tanıdık geldi mi?
 
Saat kaç sevgilim? 
sen bilirsin
ne de olsa soğukkanlı bir matematikçisin
bende tarih durdu bu akşam 
haber bülteninde konuşulurken 
yasal tecavüz evlilikleri ve idam 
 
Saat kaç dedim!? 
sözcüklerim tükendi 
belki matematik kurtarır bizi
seni, beni, ülkemizi
bugün Greenwich’in neresindeyiz sahi?
hadi seç birini ayarla
Suudi Arabistan, Irak ya da İran
 
 
 
Gitmeli mi?
Dünya vatandaşlığını savunuruz sınır kapılarında
İngilizce, Fransızca biraz da İtalyanca
Kim dinler ki?
 
Gitmeli mi?
hem antropoloji diyor ki
benim kemiklerim Midilli
seninse gözlerin Selanik
bunu her gören anlar
ne var ki oralar
atalarımızın kovulduğu topraklar
 
Gitmeli mi? 
belki gülüşümüz buralara 
biraz fazla İzmirliydi her zaman 
öte yandan mahcubiyetimiz kıtalar arası Müslüman
biz
batının doğusuna
doğunun batısına doğmuşuz sevgili
sözüm söz
ne olursa olsun
ömrümce Türkçe seveceğim seni
 
Çağla Meknuze
3 Kasım 2016/ İstanbul
 
 
 
Oysa tarih yazmadı hiçbir kadın kaşifi
Döndüm içime 
Uyudum dünyanın tüm şehirlerini
Kapanmadı gözlerim
Güneşi batmayan ucunda gezegenin
Sonra yetindim alacakaranlığıyla
Diğer köşenin
 
Geçtim 
Kimi aşk
Kimi savaş
Kimi açlık ülkelerini
Hiçbirinde yadırgamadım yerimi
 
Günaydınında tınısı var 
Nicedir konuşulmayan dillerin
Ritmine aşinayız 
Tanınmamış kabilelerin
 
Dünya yuvarlak
Kanıtıdır bu gece
Başladığım yerdeyim
Vardığım yerdesin
 
Çağla Meknuze