Gonca Gümüşayak - Dansta Ütopya

Fotoğraf: Özgür Sevinç 
 
¨Vücudun bir müzik ritmi eşliğinde estetikle birlikte çalıştırılabildiği bir sanat¨ dansın terimsel anlamı iken ruhsal anlamını tanımlamak nasıl olurdu? 

Dans hissedilmeden sevilmeden yapılabilecek bir şey değilmiş gibi geliyor bana. Vücudunla konuşup rüyalar içinde müzik ile birlikte büyüleyici bir sanat icra ediyorsunuz. Herkes kendince dans edebilir ama dansı sanata dönüştürebilmek herkesin yapabileceği bir beceri değildir. Tanrım! Gerçekten imreniyorum böyle insanlara. 

Dansın hakkını veren bir sanatçı ve bence örnek alınası bir kadın Gonca Gümüşayak ile harika bir röportaj gerçekleştirdik. 2010 yılından beri kurucusu olduğu “ Performance Planet” performans sanatları proje ekibi ile birlikte artistik üretim çalışmalarına devam ediyor. Hepsini konuştuk ve inanın bana eğitim hayatını yazarken fazlasıyla imrendim. Nice böyle kadınları tanımam dileğimle… Keyifli okumalar.
 

Fotoğraf: Emma Bigat
 
"Çocukken benim için babam maceracı kısmımı annem ise sanatsal kısmımı tamamlıyordu."
 
Bugüne gelmende çocukluğunun etkisi neydi?
Çocukluğum Aliağa’da geçti. Annem öğretmendi. Bizi hafta sonları öğrencileriyle birlikte İzmir’e sinema, tiyatro, opera, bale izlemeye götürürdü. Herhalde beni ilk etkileyen insan annemdir. Çocukken annemin çocukluğuna ait bale yaparken çekilmiş bir fotoğrafını görmüştüm, siyah bir tütü giymişti. 
 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kaynak: Gonca Gümüşayak

Ben de bu resmi görüp o tütüyü ortaya çıkarmasını istedim annemden, ilk dans resitalimi 5-6 yaşlarında evdeki konuklara annemin tütüsünü giyerek gerçekleştirmiştim.


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kaynak: Gonca Gümüşayak

İzmir’e taşındığımız zaman annem dans merakımı desteklemek için beni 9 Eylül Üniversitesi Konservatuarına “Kızım bale yapmak istiyor, yeterliliği nasıl” diye öğrenmek için götürmüştü. “Bale için beden yapısı uygun değil” demişler annem de bana bunu söylememiş, “gel kızım başka yere gidiyoruz” demişti ve ben şimdi hala dans ediyorum! (onun bu güzel görüşü sayesinde) Balenin anatomik sınırları var elbette ama ben bu kalıp görüşlere maruz kalmadan baleyi severek büyümüştüm.
 
Jimnastik bu hikayenin neresinde?
İzmir’e taşındığımızda 9 yaşımda Karşıyaka Jimnastik Kulübü'ne yazıldım. İlk ritmik jimnastik eğitimimi orada aldım. Ardından artistik jimnastik eğitimime 11 yaşımda Bornova Jimnastik Kulübü'nde başladım. Dilsiz bir hocamız vardı Mustafa Hoca. Vücut hareketleriyle anlatırdı her şeyi ve anlardık. 
 
Siz de bedensel iletişim kuruyorsunuz. Belki de hocanızın vücut dilinizi geliştirmesinde etkisi vardır…

Onun dilini öğrenmeye başlamıştım koreograf bir anlatımı vardı. Etkisi olduğunu düşünüyorum.
 
 

Konuşamayan bir öğrenciniz oldu mu?

Bugüne kadar hiç olmadı ama olabilir. İletişim için konuşmak şart değil. Dans sizin yerinize konuşur. Bununla ilgili İsrail’de Batcheva Dans Kumpanyası'nın çalışmalarına katıldım. Ohad Naharin’in geliştirdiği Gaga hareket yöntemi ile çalışıyorlar, bu yöntem üzerine çekilmiş bir filmden etkilenerek orada eğitim almaya karar vermiştim. 

 

Fotoğraf: Rondinella

 

Peki baleye geçiş evresi nasıl oldu?

Lisedeyken jimnastiği bırakıp sanat denemelerime lise sonuna kadar bale ile devam ettim. Lakin inek bir öğrenci olduğumdan (gülüşmeler) üniversite sınav sonucum çok iyi gelmişti. Tercihlerim arasında ODTÜ Sosyoloji tutmuştu. Merak ettiğim bir bölümdü. Eş zamanlı Mimar Sinan Üniversitesi’ni de kazanmıştım. Babam da ODTÜ mezunuydu ve babamın etkisiyle ODTÜ’de okumayı kabul ettim tabii dans topluluklarına katılmak şartıyla. 

 

Sosyoloji bana iyi bir alt yapı oluşturdu.

 

ODTÜ Çağdaş Dans Topluluğu ve ODTÜ Dans Tiyatrosu ile birlikte dans çalışmalarını sürdürürken deneyimlerini sosyoloji ile pekiştirmen nasıl gerçekleşti?

Koreografi yapma isteğimi belirttim ve kabul edildi. İlk koreografimi 2002’de yaptım. Aynı hareket farklı açılardan farklı algılanabilirdi ve bunu bir kaç yere farklı kameralar yerleştirerek aynı hareketin algı üzerindeki etkisini izlemek istedim. Psikolojik olarak insan tarafından algılanması bile değişiyordu. Sosyoloji bana iyi bir alt yapı oluşturdu.

 

ODTÜ’nün yapısında Amerikan sistemi uygulanıyor bu sebepten dolayı yurt dışına kendinizi daha yakın hissediyorsunuz. 2006-2009 Hollanda Amsterdam SNDO ve Artez Hogeschool voor de Kunsten, Artez Dansacademie, Çağdaş Dans Bölümü'nde okudum, 2008’de (Dansmaker) Koreografi Bölümü'nden mezun oldum. 12 faklı sahne eseri ortaya koydum. 

 

2013 Avusturya’da IUGTE (International University Global Theatre Experience) programı kapsamında, Sergei Ostrenko’nun yürüttüğü Fiziksel Tiyatro atölyesinin burslu katılımcısı ve 2014’te İtalya’da IUGTE fiziksel tiyatro programının asistanıydım. 2011-2013 yıllarında İstanbul Çocuk Tiyatrosu topluluğunda, Disney Live! Mickey’nin Müzik Festivali eserinde dansçı ve performansçı olarak, 2015-2016 İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda oyuncu ve dansçı olarak çalıştım.

 

Kolay olmamalı bunca başarıyı bu zaman dilimine sığdırmak. Bu süreçlerde karşılaştığınız zorluklar nelerdi?

Okul dışında korunaklı olmadığınız ortamlarda, çalışma hayatında pek çok zorlukla karşılaşmak mümkün. Geçtiğimiz yıl oyunculuk yaptığım dönemde bir yüz felci geçirmiştim. Ne yazık ki sanat eğitimi size psikolojik zorluklarla savaşacak duygusal bağışıklığı sağlamıyor. Sanat eğitimi size “nasıl gönlünüzü insanlara daha fazla açabilirsiniz, dünyadaki olaylara nasıl daha fazla duyarlı olabilirsiniz, ne kadar daha kırılgan olabileceğinizin eğitimini veriyor”. İdeal olarak. Ancak gerçek hayatta duyarlı olmasını bekleyebileceğiniz sanat camiasından, insanlardan, kurumlardan darbeler alıyorsunuz. Ve kırıla kırıla kırılmamayı, düşe düşe kalkmayı öğreniyorsunuz. En önemlisi de düştükten sonra kalkarken kendi yanlışlarınızı sorgulamanız ve kendinizi kabul edip derinden sevmeniz. Bu süreç biraz zaman alıyor buna da “büyümek” diyoruz.

 

Tartışmasız Pina Bausch. Alman Dans tiyatrosu akımının öncülerindendir ve o da bir sosyoloji öğrencisiymiş bir zamanlar. Kurt Jooss, Pina Bausch’un Hocası, Folkwang Hoghschule’nin kurucularından “The Green Table” dans tiyatrosu eserinin koreografı. Sasha Waltz – o da Amsterdam'da New Dance Development'da okumuş, (SNDO), Meg Stuart, onunla 2010 İstanbul Kültür Başkenti projesi “off-courseperformansında bilirlikte çalışma şansı bulduk ve Türkiye’den Hocalarım Prof. Aydın Teker çalışma aşkıyla idolüm, anatomi ve minimalizm ustası. Prof Şebnem Selışık Aksan, spirituel ruh ikizim, tez hocam.

 

Bir çok eğitimi katıldınız bunları nasıl buluyordunuz?

Meraklıyım ve başvuruları takip ediyorum. Dünyayı takip ediyorum. İnternet her yerde neyse ki.

 

Yurt dışındaki eğitimler ile Türkiye’deki eğitimler arasındaki farklar nelerdir?

Açık söylemek gerekirse İstanbul’daki ‘sistemsizlik’ durumu çok vahim. Süreklilik sağlamak çok zor. Devlet kurumlarında bürokratik bir hantallık mevcutken özel sektörde de kar amaçlı showlar ön plana çıkıyor, çalışanlar yoğun çalışma saatlerinin altında eziliyorlar. Kurumlar ilham ve yaratıcılığın önünü maalesef açamıyorlar. O yüzden sizin kendi yollarınızı güvendiğiniz dostlarınızla canla başla iğneyle oyar gibi kazmanız gerekiyor. Yurt dışında ise kurumlar da sizi geliştirmek için zorluyorlar. Başlarda bu durumu sevmesem de zorlanmak, programlı olmak çok iyiymiş. Başvurular, yarışmalar, olanaklar sunuluyor, ne istediklerini sorularla size yöneltiyorlar ve bu başvurulara eşit ve açık başvuru hakları sağlanıyor. Ancak iki yıl sonraki tiyatro programında yer almak için şimdiden başvuruda bulunmak gerekiyor. Hollanda’daki bu sıkı plan programlama durumuna 6 ay geçtikten sonra alışabilmiştim. Önceden ne yapacağını ön görmen gerekiyor. İlk ürettiğim eser “Home-logue 2006’da bir solo performanstı, ikinci koreografim ise “Turn A-round”(2007) kadın-erkek ilişkisi üzerineydi. Üretmeyi seviyorum. Üretken olunca kendimi daha iyi hissediyorum.

  

Türkiye’de ki kurumların sistemsizliği sizin için bir hayal kırıklığı mı?

Kısmen. Nereden baktığınıza bağlı. Beni daha iyisini yapmaya zorladığı zamanlar da oldu, pes etmeye yakın olduğum zamanlar da. Özellikle yüksek lisans yaparken en zorlandığım konulardan birisi benden ne istediklerini anlamamam oldu. Sanat benim iletişim kurma biçimim ve ne yapmak istediğimi biliyorum. Fakat benden istenilen “onlar gibi olmam mıydı, yoksa kendim gibi olmam mı?” “Ben olmaya alan var mıydı?” Açıkçası kimse size alan açmıyordu, alanı kendiniz açıyordunuz. Bu güzel süreçte Gezi Direnişi dinamiyiyle tanıştım ve bu alanda ne kadar çok üretkenlik ve dinamizm olduğunu fark ettim. Kendimi dans-sosyoloji ve toplumsal süreçler alanında yeniden ürettim. Bu yeniden oluşum süreci zaman aldı. Bu sebepten Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Modern Dans Yüksek Lisans Programı'ndan mezun olma sürecim biraz daha uzun sürdü. 2016’da “Likit Politika”, Gezi toplumsal hareketinde, kamusal alanda sanata bir örnek performans ile mezun oldum.

 

"Orada bir ütopya vardı."

 

 

 

Peki Gezi Toplumsal Hareketi sürecinde “Likit Politika” eseriniz nasıl can buldu?

Gezi neyi amaçlıyordu? Oranın park olarak kalmasını amaçlıyordu ancak ardından daha pek çok toplumsal taleple birlikte geldi. Orada bir ütopya yaratıldı. O ütopyayı bir çok insan kendi enerjileri ile oluşturdular. Ben de bir sanatçı olarak bu toplumsal hareket enerjisinden çok etkilendim, onunla ilgili bir şey yapmak istedim. Mimar Sinan’daki tezimi bunun üzerine yazmaya karar verdim. “Likit Politika” dans gösterisi bu toplumsal hareketten etkilenerek oluşturuldu. Tezi sunma, sergileme ve yazma süreci 2 yıl sürdü.

 

Başka iyileşme yöntemleri de ararken akupunkturu keşfettim ve 2-3 haftada hemen etkini gösterdi. Yoga, meditasyon çalışmalarıma, iyi düşünce gücüne daha çok odaklandım. Zihin, ruh ve bedenin bir olduğunu o süreçte daha iyi anladım. Bazı şeyleri sorguladım, çıkış bulunamıyorsa insanın iyiye, sevdiği şeylere odaklamasının ne kadar önemli olduğunu fark ettim.

 

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

İyi düşün, iyi yap, iyi olsun, iyi oluyor. İyilik tohumlarını şimdiden at ki, iyillikler gelecekte de yeşermeye devam etsin, bu hayatın her alanında böyle, hele sanatta en güzeli...

“Re-birth” filmi de böyle bir bilinçle geçtiğimiz (2016) yaz ortaya çıkan bir dans filmi eseriydi. 2016 "Sinema Dans Ankara" dans filmleri festivalinde en iyi performans ödülüne layık görüldü. Onu da burada paylaşmış olalım. 

 


Gelecek Projeleriniz, vereceğiniz eğitimler nelerdir?

 2017 yazında Terzopoulos Hareket metodu çalışmak için Yunanistan’a gidiyorum. Dönüşümde Ağustos ve Eylül aylarında Karaburun 3K Kavimler Kapısı ve Şirince Tiyatro Medresesi’nde “ Enerjiden İfadeye Dans Tiyatrosu” Atölyeleri düzenleyeceğim. Meraklıları için eğitim programlarımızı paylaşacağım, Facebook ve İnstagram  hesaplarımdan takip edebilirsiniz.