25 Ağu 2016
Başak Karataş

‘Harika Çocuk’ - Emre Yavuz

                                     
 
Emre Yavuz 1990 yılında İzmir’de doğdu. 1998 yılında müzik eğitimine 6660 sayılı “Harika Çocuklar Yasası” kapsamında Ankara Devlet Konservatuvarı’nda Prof. Kamuran Gündemir’le başlayan piyanist Emre Yavuz, çalışmalarına önce Viyana’da Roland Batik’le, ardından Hannover’de tanınmış piyano pedagogu Karlheinz Kämmerling’le devam etti. 2012 yılından beri ise piyanistliğiyle olduğu kadar orkestra şefi olarak da uluslararası alanda tanınan bir diğer önemli piyano pedagogu Arie Vardi ile çalışmalarını sürdürüyor. 9 yaşından beri Mavi Kuş Uluslararası Müzik Yarışması ve 4. Rosario Marciano Piyano Yarışması gibi katıldığı uluslararası yarışmalarda birincilik ödüllerine layık görülen Emre Yavuz, son olarak 2015 yılında Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı tarafından düzenlenen 2. Ulusal Piyano Yarışması'nda da büyükler kategorisinde birinci olmuştu. 


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
“Türkiye'de çok alanda olduğu gibi müzikte de iyi bir şey yapmak, çok isteyerek, kişisel zamanını ve paranı koyarak, çok büyük emekler ve özveriyle mümkün oluyor. Hiçbir şey geriye gitmiyor aslında. Gelişimin önünde durmak zor. Sadece şimdi de değil, Türkiye'de klasik müziğin 80-90 yıllık bir öyküsü var. Bu kadar zaman için var olan şey mucize. Yurt dışında kariyer yapan, başarılarıyla gelecek vaat eden çok insan var. Kendimden biliyorum çok zor oluyor. Ama yapanlar var, iyi ki de yapıyorlar. Umarım tek başına ve her şeye rağmen, bıkmadan, bezmeden buna devam ederler…”

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Müzik yaşamına nasıl girdi?
 
3 yaşında bir çocuğa göre biraz fazla kitap okuyup ezberliyordum. Ailem durumdan endişelenip beni psikoloğa götürdü. Ailem psikoloğun önerisiyle, dikkatimi başka yere yönelteceğim bir hobi bulmak istemiş. Ablam fagot bölümüne yeni başlamıştı. Ailemi müziğe başlatma konusunda yönlendirmiş. Sonrasında şans eseri bir karar daha verip piyanoya başlatmışlar. Öğretmenlerim 'bu çocukta iş var' dedikçe iş ciddiye binmiş. 8 yaşında piyanist olmaya karar vermiştim. Kendiliğinden gelişip, hobiden profesyonelliğe dönüştü.
 
 Okul ve öğretmen seçimini neye göre yaptın, seni kim yönlendirdi?
 
 Aslında okul seçimi yok benim için, öğretmen seçimi var. Çalışmamın önerildiği öğretmen neredeyse, oraya gitmenin bir yolunu aradık her zaman. Biz İzmir’deyken Fazıl Say kendi hocasını tavsiye etti. Hacettepe Üniversitesi'nde Kamuran Gündemir.  Biz de İzmir'deyiz. Ankara'ya gidemeyiz demeden Kamuran Hoca ile çalışmanın yollarını aramaya başladık. Önce İzmir'den gidip ders yapıp geri dönüyordum. Bunun çok verimli olmadığını fark ettik ve Ankara'da olmanın bir yolunu aramaya başladık. Bu yolu da Harika Çocuklar Yasası'yla bulduk. Bu yasa sayesinde Kültür Bakanlığı bana  burs ve kalacak yer veriyordu. Ben 9 yaşındayken annemle Ankara'ya taşındık.
 Ankara’ya Kamuran Hoca için gittik. Kamuran Hocanın sağlık sorunları olunca,  liseye başlayacağım zaman Fazıl Say ve Sanem Berkalp beni Bilkent Üniversitesi'ne çağırdılar. Sonrasında Fazıl Say Viyana’da Roland Batik ile  çalışmamı önerdi, oraya gittim. Karlheinz Kämmerling için Viyana'dan Hannover' e geçtim. Kämmerling ölünce Arie Vardi ile çalışmaya başladım. Vardi hem Tel Aviv'de hem de Hannover'de çalışıyordu. Önce Tel Aviv'e gittim, şimdi ise Hannover'de  çalışıyorum Vardi’yle ama Viyana'da yaşıyorum. 
  
Fazıl Say'la yolun ilk nerede kesişti?
 
En başta. Okula masterclassa gelmişti. Ben katılmıyordum 5  yaşında bir çocuk olarak ama çok gergin bir ortam oldu, kimseyi beğenmedi ve kimsenin çıkıp çalmak istemediği bir ortam oluştu. Ortamı yumuşatmak için şirinlik olsun diye beni çıkardılar. Fazıl eğlendi, ben de bestemi çalarak tanıtmış oldum. Sonra beni Kamuran Gündemir'e yönlendirdi. 
   
Bazı komik anılarını okurlarla paylaşmak ister misin?
Fotokopi odası mı?
Evet,  fotokopi odası. :)
Ayıp olmasın insanlara ama birazını anlatabilirim. Fazıl  Say’ın taklidini yapabildiğim için; sıkışık zamanlarda, onun sesiyle fotokopi odasından notaları istiyordum. Hazırlanmış olarak geliyordu notalar bana.
 (Emre Fazıl Say' a dönüşür)  “Bu çocuk benim taklidimi çok iyi yapıyordu. Anlattı bana mesela, bana benim gibi konuşup milleti işletiyormuş. Fotokopi odasından notaları istiyormuş.”
 Kimleri işlettiğimi yazmayalım. Onlar hala Fazıl’la konuştuklarını sanıyorlardır.  :)
 
Müziksel gelişiminde kimlerden destek aldın ve kimlerden etkilendin?
 
En büyük destekçim hep ailemdi. Çok önemli ve ayarını tutturması zor bir şey, çünkü müzik camiası içinde olan herkes bilir ki; çocuğuna destek olmakla, baskı kurmak ve çocuğu aracılığıyla kendini kanıtlamaya çalışmak başka şeyler. Ailemin bana çok destek olup, gereken yerde kendilerini geri çekmeyi ve o yanlış dereceye vardırmamayı çok iyi başardıklarını düşünüyorum. Bugün de öyle. Çok şanslıyım. Hocalarım konusunda da çok şanslıyım. Türkiye'de ekol yaratıcısı insanlar bunlar. Bütün hocalarım birbirlerinden çok farklı olmalarına rağmen, bana çok önemli şeyler kattılar. Şu anda Vardi’yle olan çalışmamızın getirilerini alıyorum.  
 
Çalmaktan hoşlandığın ve kendini yakın hissettiğin besteciler kimler? 
 
Çocukluğumdan beri hiç değişmeyen Chopin her zaman çok özel oldu benim için. Küçükken sorarlardı 'En sevdiğin besteci kim' diye. Chopin, derdim. Büyüyünce değişecek, derlerdi. Fakat hala değişmedi. Büyüdüm, başka bestecileri çocukken sevmediğim kadar seviyorum. Fakat Chopin'i daha az sevmiyorum. Şu an beni asla çekmeyen ve ortak noktamın olmadığı besteciler dışında çok fazla besteci seçiciliği yaptığım söylenemez. Ama programlarımda en fazla Scarlatti, Beethoven, Schubert, Chopin ve Rachmaninoff çalıyorum. Bunlar benim en iyi çaldığımı düşündüğüm ve bir şeyler kattığımı düşündüğüm besteciler.
 
 Gümüşlükteki konserde baştan sona Schubert çaldın…
 
Bir süredir böyle konserler yapıyorum. Çalan için de dinleyen için de çok güzel bir konser deneyimi oluyor tek bestecili konserler. Kıbrıs'ta sadece Rachmaninoff programı yapmıştım. İstanbul'da sadece Scarlatti sonatlardan oluşan bir program yaptım. Şimdi sadece Schubert'in eserlerinden oluşan bir konser olacak. Diğer bestecilerle de bunu yapmak istiyorum…
 
Schubert ile ilişkini anlatır mısın biraz?
 
Schubert benim çok açık şekilde tükürdüğümü yaladığım bir besteci oldu. Hiç sevmezdim, hiç anlamazdım, hiç etkilenmezdim ve çalmak istemezdim. Hiçbir cazibesi yoktu benim için. Sonra birtakım olaylar yaşadım. Yaşadıkça insanın anlayışı, bakışı, görüşü değişiyor. Hayatı deneyimledikçe başka yönelimler oluyor, başka şeyler fark ediliyor.
 Kämmerling’in hastalanma ve ölüm süreci benim Schubert ile ilgili çok şey fark ettiğim bir dönem oldu. Büyük La majör sonatı çalışmaya başlamıştım. Ve bu Kämmerling ile çalıştığım son eserdi. Ondan önce de tanıdığım birkaç kişiyi kaybettim, o arada büyüdüm sanırım. Şu an benim için çok özel bir yerde Schubert . 
 Bir piyanistin hem Rachmaninoff, hem Schubert 'i özel görmesi sık rastlanacak bir şey değildir bence. Ama Schubert çalarken kendimi başka şekilde dünyaya bakarmış gibi hissediyorum. Daha iyi ya da kötü diyemem ama başka bestecilerin vermediği bir deneyim yaşatıyor bana.
   
Başka müzik türleriyle ilgin var mı? Klasik müzik dışında nelerden keyif alır, kimleri dinlersin?
 
Güzel her müziği dinlerim klişesi benim için geçerli. Sadece her şeyin yeri var. Bazen sadece piyano çalışıyorum, notlar alıyorum. Kafamda bütün gün bunlar oluyor. Sonra spora gidiyorum. Orada da klasik dinleyesim gelmiyor. Plajda başka, arabada başka şey dinliyorum. Bazen de klasik dışında hiçbir şey dinlemiyorum. Mesela şu ara. Özellikle kendimi tutuyor değilim ama bugünlerde başka hiçbir şey dinlemiyorum. Kafamı temizliyorum klasik dinleyerek…
 
 Türkiye'de gelecekte neler yapmak istiyorsun?
 
Türkiye'de konserlerim çoğalıyor. Takibini menajerim Tül Demirbaş yapıyor. Türkiye'nin birçok yerinde konserlerim olacak ve bundan çok memnunum. Büyük bir yoğunluk olacak. Yoruluyorum bazen ama o kadar gereksiz şeylerle yorulduğumuz zamanlar oluyor ki, insanın en azından kendi işini yaparak yorulması güzel bir şey. Yakınmam yok. Keyif alıyorum. 
 
Türkiye'de müziğin gelişimi ve kültürel durumla ilgili ne düşünüyorsun?
 
Türkiye'de çok alanda olduğu gibi müzikte de iyi bir şey yapmak, çok isteyerek, kişisel zamanını ve paranı koyarak, çok büyük emekler ve özveriyle mümkün oluyor. Bunları çok iyi yapan organizatörle tanıştım, tanışıyorum. Mutluluk verici bir şey. Tabii ki bu kadar kişilere ve özel sektöre bağlı olmasa çok sağlıklı olur. Ama bu koşullarda bile, bu kadar şey yapılıyor olması mucize gibi. Bezmeden emek verenlere, kişisel olanaklarını kullananlara çok müteşekkir olmalıyız. Hiçbir şey geriye gitmiyor aslında gelişimin önünde durmak zor. Sadece şimdi de değil, Türkiye'de klasik müziğin 80-90 yıllık bir öyküsü var. Bu kadar zaman için var olan her şey mucize.  Yurt dışında kariyer yapan, başarılarıyla gelecek vaat eden çok insan var. Kendimden biliyorum çok zor oluyor. Ama yapanlar var, iyi ki de yapıyorlar. Umarım tek başına ve her şeye rağmen, bıkmadan, bezmeden buna devam ederler…
 
İlginç bir konser anın var mı anlatır mısın?
 
 Ciddi bir konser kazam var. Orkestra ve şef adı söylemiyorum. Bilen bilir. Mozart konçerto çalarken bir türlü kadansın sonunu yakalayamayan şef vardı. İlk konserde erken girdi ikinci konserde ben hazırdım ama orkestra girmedi. Çünkü orkestra da hazırlıklıydı. Bir ölçü boşluk oldu :) 

 Emre Yavuz'un Kişisel web sitesine bu linkten ulaşabilirsiniz.