26 Tem 2019
Kardelen Uysal

Kaan Burak Şen: En kolay kaçış yolu yazmak gibi geliyor

Oh Kaos ve Hayatındaki Tüm Kışları Unutan Adam adlı kitapların yazarı Kaan Burak Şen, 1989 doğumlu genç bir yazar. Ben onu, Hayatındaki Tüm Kışları Unutan Adam kitabıyla tanıdım. Kitap sahiden de başkarakterin kış mevsimini unutmasıyla başlıyor. Başkarakter uyanıyor, dışarıda kar oynayan insanların savaştığını zannederek onlara kardeşlik çağrısında bulunuyor. Ardından hayat onu bir şekilde ölmek üzere olan insanların kısa süreli kankası olmaya itiyor. Ölüm ve unutmak gibi trajik olguları absürt bir mizahla harmanlayarak önümüze sunan bu kitabın satır aralarında yaşama dair düşündürücü cümleler de arada bir suratınıza çarpıyor. Kitabın yazarı Kaan Burak Şen’le neden unutma mevsimi olarak kışı seçtiğini, beslenme noktalarını, ağır meselelere absürt bir pencereden nasıl baktığını ve daha fazlasını konuştuk. Kendisini Twitter ve Instagram üzerinden takip edebilirsiniz. Keyifli okumalar.

Romanın başkarakteri Burak, bir sabah uyandığında hayatındaki tüm kışları unutuyor. Hatta karın bile ne olduğunu anlamıyor, pencereden karla oynayan insanlara bakıp kardeşlik çağrısında bulunuyor. Neden unutulanların doluştuğu mevsim olarak kışı seçtin?

Kış biraz daha insanların kendi içlerine çekildiği, mesafelerin arttığı bir mevsim bana göre. Bir mevsimin geleneklerine uyulmadığında veya bir günün geçişine ayak uydurulmadığı zaman insan tekerrür etmeye başlıyor ve ‘tekrar’ insanı delirtir. Ben karaktere bir yol açmak için kışları unutturdum. Kışların daha ağır bir mizacı olduğunu düşünüyorum. Burak’ı onun karşısına dikerek kendini bulmasını istedim.

Hayatındaki Tüm Kışları Unutan Adam’ın çocukluğunda babasıyla arasında oldukça uzak bir ilişkisi var. Burak karakteri ölmek üzere olan insanların kısa süreli kankası oluyor, onların ölmelerine yardımcı oluyor. Karakterin çocukluğundan başlayarak gelen bir yabancılaşma söz konusu mu?

Çocukluk, insanın anavatanı olduğu için hikayeyi oradan başlattım çünkü çocukluk dünyanın foyasını, henüz değişime uğramadan yavaş yavaş algıladığımız yer. Babasıyla çatışmasını da buradan hareketle yazdım. Babam ben bebekken ölmüş. Dolayısıyla hayatımda baba olgusuna kutsiyet atfedeceğim bir gelişme olmadı. Oraları daha fantastik bir yer olarak gördüğüm için rahat ve acımasız yazmış olabilirim. Yabancılaşma doğal çünkü buraya ait değiliz.

Görselde yazarın Hayatındaki Tüm Kışları Unutan Adam adlı kitabı mevcut. Kitabın kapağında fanus gibi bir nesnenin içinde kuma gömülmüş silah namlusu görünüyor.

Unutmak ve ölüm… Trajediye de yorulabilir, hafiflemeye, hafifliğe de… Senin romanında bu iki kavram da  absürtleşmiş. Bu meselelere buradan bakmayı nasıl mümkün kıldın?

Ölüme üzülme mevzusunun biraz bencil bir altyapısı olduğunu düşünüyorum. İnsanın bir şeylerin yerinin değişmesine verdiği hazin tepki olarak yorumluyorum. O sesin, o paltonun hep aynı yerde durmasını arzulamak ölüm gibi tartışılmaz bir gerçeği gündemden soyutlama gereksinimi doğuruyor. Ben biraz bu hususu kendi nezdimde hayatın akışı içinde olağanlaştırmaya çalıştım. Kendi durumumla da yüzleşmeme vesile oluyor. Çünkü ben ölüm haberinin içerisine doğdum. Arka fonda bu realiteyi hissederek yaşamımı devam ettiriyorum.

Romanda karakter aşık oluyor ve aşık olduğu kadını yaşamaya ikna etmeye çalışıyor. Sanki bir kırılma noktası gibi… Sen de ömrün boyunca yaptıklarına zıt düştüğün böyle kırılma anları yaşadın mı?

Elbette ama çelişmemek için kendi üzerimde otorite kurmuyorum. Her ne kadar beceremesem de meselelerin üzerine çıkarak daha soğukkanlı yaklaşmaya gayret ediyorum. Romandaki karakteri o alana girmemiş biri olarak gözüne fener tutulmuş bir tavşan gibi savunmasız bırakmak istedim. Aşk vasıtasıyla etrafını kuşatan o sıcak buharın dışına çıkararak biraz daha sakinleştirmek istedim.

Yazarken beslenme noktaların neler?

Daha önce de belirttiğim gibi gerçeklikten en kolay kaçış yolu bana yazmak gibi geliyor. Prodüksiyon, büyük gayeler, beklentiler yok. Daha yalın daha gerilimsiz bir ortam benim için. Yazmaya ayrı özel bir vakit ayırmayı sevmiyorum. Böyle hareket halinde kısa notlar alarak hikayenin parçalarını yavaş yavaş toparlamak bana daha çok haz veriyor.

Bir röportajında, gözlemlediğin en yaygın problemin hayal kırıklığı ve duruş bozukluğu olduğunu söylemişsin. Biraz bundan bahseder misin?

Herkes yüceliğini bir başkasının koşuluna bağlamış. Etrafımda sürekli bir başkasına yöneltilmiş sesler, beklentiler duyuyorum. Dolayısıyla çoğu kişi padişah koltuklarında çırılçıplak keşfedilmeyi bekliyor. Tüm öfkelerini o gelmeyen şeylere yöneltmişler ve o koca boşluğun eşiğinde kızgın kızgın bekleyip duruyorlar. Gerçi bana düşmez ama beklemesinler diye söyledim. Ben de o hataya zaman zaman düşüyorum. Duruş bozukluğuna gelecek olursak sürekli sandalyede oturduğum için zaman zaman belim ağrıyor ona istinaden demiştim.