Alp Ersönmez: Müzik, seçtiği insanı yönetiyor
1997’de Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Bölümü’nü, 2003’te Bilgi Üniversitesi Jazz Kompozisyon Bölümü’nü bitiren Alp Ersönmez, İlhan Erşahin’s İstanbul Sessions, MadenÖktemErsönmez, İlhan Erşahin’s Wonderland (Hüsnü Şenlendirici ile) ve FOURinthePOCKET gibi grupların ve Türk pop müziğinin dünyada en çok tanınan isimlerinin bas gitaristliğini yapan değerli bir sanatçı. Ersönmez, 2015 yılında çıkan Dilek Türkan’ın “Suya Söyledim” albümünde de aranjörlük ve yardımcı prodüktörlük yaptı. Bu çalışmalar dışında pek çok pop müzik albümünde, film ve belgesel müziklerinde ve single’da yer aldı.
Müzisyenlerle dolu bir ailede büyüyen Ersönmez ile caz müziğin dinamiğini, beslendiği noktaları, insanın müziği değil de müziğin insanı seçmesi konusunu, caz müziğin nasıl olup da elit kesimin müziği olarak algılandığını ve 24-25 Eylül'de Alaçatı'da düzenlenecek SunJazz'ı konuştuk.
Caz müziğin içselleştirme yetisi olduğunu söylüyorsunuz. Bir müzik türü nasıl başka müzik türlerinden beslenir? Bunun yolu hangi dinamiklere bağlıdır?
Hatırlarsanız bir süre önce dünyanın gen haritası yayınlanmıştı ve aslında kendini safkan sanan pek çok toplumun nasıl başka genler de taşıdığı belgelenmişti. Müzik de binyıllardır bunu yaşıyor. Eski dönemlerde köy köy dolaşıp başka yerlerin müziğini yeni gittiği yere taşıyan ozanların yerini günümüzde internet aldı. Sanatın yolculuğu eskiden yavaştı, şimdi aşırı hızlı. Siz istemeseniz de müzik artık size geliyor. Bu da hem müzikleri birbiriyle tanıştırıyor hem de dinleyicinin -eğer varsa- kulak ön yargısını kırıyor.
Müziğe başlamak diye bir olgu olmadığını, müziğin insanı seçtiğine inanıyorsunuz. Müzikle ilgilenen bir aileden gelmişsiniz. Bu müziğin insanı seçme konusundan biraz bahsedebilir misiniz?
Ses dünyası insanın ruh halini, düşüncesini anında değiştirme gücüne sahip. İnsanı bu kadar etkileyen bir olgunun bazı insanlarda var olduğunu bazılarında yok olduğunu düşünemeyiz. Herkesin içinde az veya çok müzik var. Yetenek sanata dair zaman kazandıran bir özellik ama çalışarak da pek çok şeyi yapabilmek mümkün. Ancak müziği biraz daha fazla hisseden insan, çok küçük yaşlardan itibaren sesler dünyasına karşı daha duyarlı oluyor. Duyguları, düşünceleri, tercihleri bir şekilde hep müziğin yönlendirmesiyle farklılık gösteriyor. Kısacası müzik, seçtiği insanı yönetiyor.
Caz müzik alt kültürden doğmuş bir müzik türüyken nasıl oldu da elit kesimin dinlediği bir müzik türü oldu? Sizce bu ön yargı nasıl kırılır?
Caz, o bilinen hikayelerde olduğu gibi Afrika’dan gelen kültürün yeni dünyadaki melodilerle karşılaşması ile başlamış olsa da cazı bugün olduğu yere taşıyan müzisyenlerin temeline ve yaptıklarına baktığımızda büyük bir derinlik görüyoruz. Charlie Parker’ın Stravinsky hayranlığı da buna dahil, big band düzenlemelerinde kullanılan enstrumantasyon da. Cazın “elit” dünyayla tanışması, salon müziği olmasıyla başlıyor. Dans edilebilir bir sanat müziği olması, yüksek gelir grubundaki insanların salon eğlencesinin tanımını değiştiriyor. Ancak caz “undergorund” kimliğini hiçbir zaman kaybetmedi ve kaybetmeyecek. Dinlemesi ve zevk alması biraz emek isteyen bir müzik caz. Hala kulakların tam alışkın olmaması caz dinleyicisi sayısını sınırlandırsa da caz sevmediğini iddia eden pek çok kişinin Nat King Cole veya Frank Sinatra duyduğunda çok hoşlandığından eminim.
İzmir’in kültür sanat hayatının çok içine kapalı olduğunu ve bunu İzmir’in zaafı olarak gördüğünüzü belirtmişsiniz. SunJazz bu olguyu kırmak adına yaptığınız bir hamle mi?
İzmir insanı şehrin güzelliğinden mi dersiniz, civarda tatlı hayat yaşatma potansiyeli olan sayfiye yerlerinden mi dersiniz bilmiyorum ama keyfine biraz fazla düşkün. Bunda yanlış bir şey yok tabii ama İzmir’den uzakta yaşayan bir İzmirli olarak ben sanatın İzmirlinin hayatında gün geçtikçe daha az yer kapladığını gözlemliyorum. SunJazz’ın hedeflerinden biri de cazı İzmir’de daha fazla dinlenir kılmak. Bu sebeple elimizden geldiği kadar iyi bir festival düzenlemeye gayret ediyoruz.
Sizce neden bazı kentler sanat konusunda içine kapalı durumda kalıyor? Burada sanatçılara ve organizatörlere düşen görevler nelerdir sizce?
Bir önceki soruya verdiğim yanıtta olduğu gibi bazı şehirlerde insanların dikkatini dağıtacak fazla şey var. İstanbul bir metropol, onu ayrı tutuyorum ama İstanbul’da bile cazın olması gereken yerde olmadığı ortada. İzmir’de Kepler gibi ender kulüplerde caza yer veriliyor ve bu sayının artması lazım. Sanatın sevdirilmesi bir kültür politikası olmalı. Caz da bunun bir parçası olmalı.
SunnJazz’ın çıkış noktası neydi? Hikayesini anlatabilir misiniz?
Eşimle Çeşme’de evlendik ve çok eğlenceli, adeta karnaval havasında bir düğündü. Bunun üzerine düğünü yaptığımız mekanda o yaz bir caz festivali yapmaya niyetlendim ama imkan olmadı. Daha sonra da birkaç kez farklı arkadaşlarımla festival yapma girişiminde bulunduk ama bir türlü başaramadık. Sonunda Kepler’in sahibi Aytunç Peksev benim bu inatçı hevesime ortak oldu. Yeni bir mekan bulduk ve sanatçılarla iletişime geçtim. Sonrası gördüğünüz gibi.
Line up belirlerken nelere dikkat ettiniz?
İki günde toplam 8 konser yapabileceğimiz için, Çeşme’de ve bu mekanda yer almasının uygun olacağını düşündüğüm gruplara öncelik verdim. Teklifimizi kabul eden Erik Truffaz bu yılki şeref konuğumuz. Ayrıca cazın en önemli özelliklerinden olan “doğaçlama” unsurunun yer aldığı müzikler önceliğimiz. Standart anlamda cazın yer alması kadar, içinde caz tadı ve doğaçlama olan her tarza açığız. Bu yıl yer alan sanatçılar dışında daha pek çok şahane grup ve sanatçı var ülkede ama bizim sahne kapasitemiz sınırlı. Önümüzdeki yıllarda herkesi ağırlamak istiyoruz.
SunnJazz’da katılımcıları nasıl bir ortam bekliyor?
Alaçatı’nın esintisi eşliğinde, deniz kıyısında, güzel müzik dinleyecekleri bir festival olacak. Gelenler mutlu, gelmeyenler pişman olacak. (Gülüşmeler)
Sanatçı ile ilgili ayrıntılı bilgi edinmek için web sitesini ziyaret edebilirsiniz.
SunJazz ile ilgili ayrıntılı bilgi için tıklayın.