23 Ağu 2019
Seçil Şeker

Altan Gördüm'ün hikayesiyle sanatın iyileştirici gücünü hissedeceksiniz!

Altan Gördüm'ü İzmir ziyaretinde yakaladık. Sanata ve hayata dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Altan Gördüm, konuştukça ufkunuzu açan isimlerden. Kendisine bize zaman ayırdığı için buradan da teşekkür etmek isteriz... Keyifli okumalar. 

Tiyatroyla buluşma hikayeniz nasıl başladı?

Lisede kimya öğretmenimin beni yanına çağırıp seni temsil koluna alıyoruz demesiyle başladı hikaye. Sonra konservatuara gir dediler. Rahmetli babam “Aç kalırsın, gitme.” dedi. Bugün de hala öyle diyorlar. Siyasal Bilimler okumak istiyordum, kazandım da. İkinci sınıftayken arkadaşımla yurtta sohbet ediyorduk. Bana iki gün sonra Ankara Sanat’ta sınava gireceğini söyledi. Ben de onunla gittim ve sınavı kazandık. 1979’da profesyonel sanat kariyerim de başladı. Hem okula hem sanata devam ettim.   

Seslendirme eğitimi vermeye devam ediyor musunuz? Çok çalışırsak sizin gibi etkileyici bir sesimiz olabilir mi?

Seslendirme eğitimi almaya gelenleri bu istekten vazgeçiriyorum çünkü artık öyle bir iş kolu kalmadı. Diziler, filmler sesli çekiliyor artık. Hali hazırda seslendirme yapanlar da sektöre fazlasıyla yetiyor ayrıca oyuncu yetişirken seslendirmesini de yapabilecek şekilde eğitiliyor.   

Bazı şeyler doğuştan geliyor. Doğa bize yetenekler bahşeder. Onu fark edip bilgi birikimiyle birleştirirseniz o işte iyi olursunuz. Çalışmak ve kendini geliştirmek çok önemli ama zemininde bir doğuştan gelen temel varsa üzerine bir şeyler inşa edebilirsiniz.   

Kızınız Alize’yi sahnede ilk defa gördüğünüzde neler hissettiniz?  

Alize, küçükken tiyatroya çok tepkiliydi çünkü tiyatro, ailesini ondan uzak tutuyordu. Turneler, annesinin gördüğü haksızlıklar... Sonra bir gün “Okul tiyatrosunda benim de bir görevim var, isterseniz gelin izleyin.” dedi. Biz de gittik, bir el kamerasıyla çekim yapıyordum. Bir baktım kamera titriyor, aslında titreyen benmişim. Görüntü de bulanıklaşınca farkettim ki ağlıyorum! Her aile için çok özeldir evlatlarının başarılarına gururlanmak, o başarıyı görebilmek. 

Genelde aileler çocuklarının sanata yönelmesinden hoşlanmaz. Kızınız oyunculuğa yöneldiğinde aynı korkulara kapıldınız mı?

Bütün öğrencilerime bu uyarıda bulunuyorum. Biz göreceli olarak şanslı olabiliriz. Biz de çok acı çektik ama bir şeyler başardık. Geçimimizi sağlayıp geleceğe bir yatırımda bulunabildik. Gelecek kaygısı olan bir yazarın roman yazması çok zordur. Ülkede sanata ayrılan payın kısıtlı olmasından dolayı bu yola girecek olanları zor günler bekliyor diyebilirim. Yetenek ve disiplinli çalışmanın yanında şans da gerekiyor.   

Sanatın iyileştirici gücünden ve gelişmişlikle sanatın bütünlüğünden bahsediyorsunuz. Bunu biraz açabilir misiniz?  

Arap ülkesinde konser salonu, tiyatro salonu yoktur hatta sinema solonu bile yoktur. Sanat, gelişmişliğin göstergesidir. Sanatın iyileştirici gücünü yaşadığım bir örnekle açıklamak istiyorum. 8-10 sene önce bir eğitim vakfı pilot bir bölgede, düşük gelirli ailelerin çocuklarına tiyatro çalıştırıyor daha sonra İstanbul’a getirip oynatıyordu. Ben de Antalya bölgesinde Güney doğulu çocuklarla birlikte çalışıyordum. Bir çocuk vardı bana onun için “O biraz sıkıntılı hocam, onu almayın oyuna.” dediler. Arkadaşlarını darp ediyormuş. Çocuğun yüzünde bir yara izi var. Bomba patlamış ve Antalya’ya yerleşmişler. İyileştirmek için ilgi göstermemiz gereken çocuklardandı. Aile içi şiddet temalı bir oyun çalışıyorduk. Bu çocuğu baba yaptım. Pek hoşlanmadı bu durumdan. "Hadi karı koca kol kola girin" dedim. İstemedi, bağırdı, söylendi. Bunun bir tiyatro olduğunu, oyun olduğunu aşılamayı başardık. Ailesi ısrarla çocuğu almak istedi. Onlarla da konuştuk. Bir aylık çalışmadan sonra İstanbul’a geldiler. O çocuk bütün arkadaşlarına sahip çıkan herkesle anlaşabilen bir çocuğa dönüştü. O çocuk eğer yürüdüğü yola sanatı eklemeye devam ettiyse topluma çok iyi bir birey kazandırmış olduk.   

Sahnede oynadığınız karakterleri neye göre seçiyorsunuz?  

Bir sahip çıkacağın karakterler vardır bir de eleştireceğin. Genellikle karakter analizi yaparken beni düşündürecek zor karakterleri seçmeye çalışırım. Her karakter analizi bana yepyeni kapılar da açıyor. Her karakteri aynı analizle oynayamazsın. Sonra derler ki "Bu rol bu adama yapıştı". Aslında her karakterin gülüşü farklıdır ama bazı arkadaşlar tek bir gülüşle birçok karakter oynuyorlar, bu da olacak iş değil.  

Akademi 35 Buçuk’un ismi Karşıyaka’dan mı geliyor?

Karşıyaka'dan geliyor. Biz akademiyi üç ortak kurduk: Vahide, ben ve yönetmenimiz Tolga Örnek. Uzun uzun düşünmeler sonucunda Vahide’den çıktı isim. "Bir vefa borcumuz var, hadi 35 Buçuk olsun"dedi. Tabii önce kabul etmediler, "Öyle isim olmaz" dediler, biraz devlet kapısı aşındırdık ama onları da ikna ettik.   

Akademi 35 Buçuk’ta eğitim almak öyle kolay değil. Oyuncu adaylarına bir genel kültür sınavı da uyguluyorsunuz değil mi?

Evet. Bu bizim hassas noktamız. Önce genel kültür sınavı yapılıyor, başarılı olanlar yetenek sınavına alınıyor. Sen gelişmişsin, okumuşsun, izlemişsin ama karşına sadece kurs parasını yatırabildiği için dünyadan bir haber biri geliyor. O seni düşürür, köreltir. Sanat ve sanatçı adayları her daim kendilerini geliştirebilsin diye böyle bir yol izliyoruz.