Belgrad

Bazen bir an geliyor sadece seyahat etmek için plan yaparken bulabiliyor insan kendini. Bu sefer de işte tam öyle oldu. Sırbistan zaten vize istemiyor, hele bir de ucuz bilet bulursanız, Belgrad İstanbul’dan sadece 1,5 saat sürüyor.

 

 

 

 

Biz de bir Nisan sabahı küçücük ama çok da eski olmayan Nikola Tesla Havaalanı’na indik. Para bozdurduktan sonra acaba şehre nasıl gideriz diye bakınırken tarifeli bir otobüs olduğunu gördük. Belki kalabalık olsaydık taksi tutmak ekonomik olabilirdi ama bu otobüs gerçekten çok ekonomikti. Havaalanından şehir merkezine bir saatte vardık.


 
Belgrad'a gittiğimizde bizi harika bir bahar havası karşılamıştı. Artık kışını yaşamadığımız için mi bilmiyoruz ama bu kente aşık olduk. Kumlu plajlarından Jazz cafelerine kadar her yaştan insana hitap eden seçenekleriyle bu şehir tam bir turist cenneti. Bu graffitiler de cabası We visited Belgrad in a warm spring day and maybe we loved the city because of it. It offers many different choices from a sandy beach to jazz cafes. #Belgrad is a #must #avrupa #europa #serbia #sırbistan #beograd #mural #vacation #tatil #graffiti #wanderlust #mytravelgram #travelphotography #traveldiaries #forbestravelguide #cntravelertr #lifewelltravelled #livetravelchannel #dailyescape #tlpics #letsgoeverywhere #travelbloggers #expediapic #exploringtheglobe #beatifuldestinations #cokgezenlerkulubu .......……........................... Siz de en beğendiğiniz seyahat fotoğraflarınızı kokladunyayi hashtagi ile paylaşın, beğendiklerimizi yayınlayalım. / Share your favourite travel pics with #kokladunyayi hashtag and we will share the ones we choose on our instagram!
Kokla Dünyayı (@kokladunyayi) tarafından paylaşılan bir fotoğraf ()
 
 

Elimizdeki haritaya göre otele en yakın noktada indik ve yürürken şehrin en görünen billboardlarında boy boy Muhteşem Yüzyıl posterleri gördük. Sanki arkadaşımızla karşılaşmış gibi sevindik :)

 
Otelimize yerleştikten sonra hemen kendimizi dışarı attık. Baharda Belgrad muhteşem oluyor. Her yer yeşil ve çok sayıda park var. Tuna ve Sava nehirlerinin kucakladığı şehirde kıyı boyu tamamen eğlence ve dinlence için ayrılmış. Restoranlar, kafeler hatta nehirde yüzen club'lar dolup taşıyor.
 
 
Belgrad'da Gezip Görülecek Yerler
 

 

Şehri görmek ve gezmek için özel bir şey yapmanıza gerek yok. Tarihi binaları, geniş caddeleri, parkları, sarayları, nehir manzarası ve en önemlisi şehrin her yerini kaplayan graffitileri ile şehir zaten kendiliğinden güzel. Yine de her şehrin olmazsa olmazı yerler vardır. Hani herkesin fotoğrafının olduğu yerler.

Belgrad’ın en ünlü yeri Kalemegdan, yani "Kale Meydanı". Çok güzel korunmuş, surların birbirinden ayırdığı bir kaç farklı avludan oluşan oldukça büyük bir yer. Tuğçe "Petit Train" gördüğünde dayanamadığı için burayı önce gezi treniyle turladık daha sonra aynı yeri bir kez daha yürüyorsunuz ama olsun, trenin nostaljisi başka. Biz gittiğimizde bu avlulardan birinde savaş tankları sergisi vardı, birini de kapatıp tenis kortu yapmışlar. Bir kort düşünün, yan duvarları kale :)
 
 

 

Yukarıya doğru tırmanınca büyük bir kapıdan kalenin kendi avlusuna giriliyor. Buranın manzarası ise enfes; buradan iki nehrin kavuştuğu yeri ve şehrin geri kalanını panoramik olarak görebiliyorsunuz. Bu yüzden de her bankta bir çifti öpüşürken görebilirsiniz.

 

 
 

Şehir merkezini tam da İstiklal Caddesi gibi baştan başa kat eden ve her türlü şeyi bulabileceğiniz Knez Miheliova Caddesini takip ettiğinizde zaten Kalemegdan'a ulaşıyorsunuz. Bu cadde ve Kalemegdan için 1 gününüzü ayırmanızı tavsiye ederiz.

Tam merkezde bulunan Hotel Moskova ise bir can, şifresiz wi-fi bağlantısı ile gezginlerin hayatını kurtarıyor. Bu otelin tek özelliği tabii ki sadece ücretsiz wi-fi değil :) Kadim bir tarihi ve harika bir dekoru var. İçeride canlı piyano eşliğinde kahvelerin sadece 5 TL olması ise başka bir güzellik. Bizim gibi dijital göçebeler için harika bir çalışma ortamı.


 
 

Dünyanın en ünlü mucitlerinden biri olan Nikola Tesla müzesi de Belgrad’da. Müzede saat başı rehberli turlar var. Giriş 500 dinar (10-12 TL). Başka bir rehber olup olmadığını bilmiyoruz ama bizimkisi biraz heyecanlıydı. Böyle bir bilim adamıyla hemşeri olmanın verdiği gurur ile milliyetçilik aynı potada eriyince objektif olmakta güçlük çektik. Korkmazsanız rehberin dağıttığı flüoresanları devasa bir bobin aracılığıyla, havadaki elektrik akımını yakabilirsiniz. Gerçi sonraki 4 saat boyunca saçlarımız yatışmadı ama olsun, pişman değiliz.

 

Belgrad’da gezilmesi gereken yerlerden bir diğeri de Balkanlar’ın en büyük Ortodoks Kilisesi olan Aziz Sava Katedrali. Akşamları kapalı olan bu katedral, gündüz sıcağında ise tam bir vaha. Açıkçası içinden pek çıkmak istemedik ama ibadet eden insanlara saygı gereği bir noktada ayrılmamız gerekti.


 
Biz her zaman bir yeri gezmenin en güzel yolunun yürümek olduğunu düşünürüz ve olabildiğince ulaşım aracı kullanmamaya özen gösteririz. Burada bir şansımız, şehrin neredeyse dümdüz olması ve kıyı şeridinde çok uzun bir bisiklet yolu olması oldu. Saatliği 5 TL'den iki bisiklet kiraladık ve o kilometrelerce uzunluktaki sahil şeridinde her deliğe girip çıkarak en sonuna kadar gittik. Burada ise çok az yerde bahsedilen bir yer bulduk: Zemun. İçinde bulunduğu coğrafyadan ziyade Adriyatik kıyısında bir yere benzeyen, eski evlerle dolu bir sahil kasabası. Şehir merkezinde sadece 7-8 km uzaklıkta bir sayfiye yeri. Tam karşısında, nehir üzerinde oluşan bir adacığın plajı var. Karşılıklı iki taraftan denize giriliyor (ya da nehre).
 
 
 

 

Belgrad'da Yeme-İçme

Sırbistan gerçekten çok ucuz bir ülke. Yemeklerimiz de neredeyse aynı desek yeri. Belgrad’ın en ünlü yemeği ise cevapi, yani bildiğimiz köfte. Aynı bizdeki gibi onlarca farklı tarzda yapılıyor. Yani bir restoranda yediğiniz bir diğerini tutmuyor. Tuzlu olmasının dışında epeyce lezzetli ve daha önce de söylediğim gibi çok ucuz. Köftenizi Belgrad'ın her yerinde bulabileceğiniz "Taze Pljeska”dan alırsanız kola ile birlikte 250 dinar ödersiniz, bu da yaklaşık 6 TL tutar. Güzel bir restoranda yemek istiyorum derseniz bunun bedeli de en fazla 15 TL olacaktır. Kaymaklı köfteyi denemenizi öneririz, keza taze manda kaymağı ve köfte bir araya gelince harika bir lezzet oluyormuş.

 

 

Bu güzel köfteleri yedikten sonra ise Tuğçe'nin keşfi olan bir dondurmacıya gittik: Bacio. Kendisi Foursquare gibi sosyal medya alanlarında da çok popüler ve bunu da sonuna kadar hak ediyor. Onlarca çeşit değişik aromalı dondurmanın yanında, külah seçiminiz de size özel. İster bonibonlu kornet seçin, isterseniz çikolatayla kaplanmış külah. Dondurma çeşitleri ise iştah açıcı. Biz en çok fesleğenli limonluyu beğendik. Dondurmanın aromasının verdiği ferahlık da dillere destan.

Belgrad tarihi bir yer olmanın dışında aynı zamanda bir öğrenci şehri. Bu yüzden de underground kültür kendisini ziyadesiyle hissettiriyor. Şu ara gençler arasında şehrin en gözde yeri Savamala. Burası İstanbul'un Karaköy'ü veya New York'un Soho'su gibi. Biz fırtınadan dolayı burayı akşam ziyaret edip Belgrad gecelerine akamasak da aynı yerleri gündüz ziyaret etme şansı yakaladık. Bu mekanlardan biri de Mikser'di. Meğer gündüzleri (belki de pazarları) burada çok güzel bir tasarım pazarı kuruluyormuş, ister bir masada oturup kahvaltı edebilir, ister barda oturup kahve içebilir ve aynı zamanda yetenekli genç ellerden çıkma orijinal parçalardan alma şansı yakalayabilirsiniz. Biz barda kahvemizi içip arkadaşlarımıza küçük hediyeler almayı tercih ettik.

Bir başka harika mekan ise şehir merkezinde diyebileceğimiz süpermarket Concept Store. Burası tüm beklentilerinize aynı anda cevap verebilir; isterseniz küçük hediyelikler alabilir, isterseniz harika mutfağından yemekler yiyebilir ya da sadece oturup bir kokteyl içebilirsiniz, bu arada fonda çalan harika müzikler de cabası. Geceleri oldukça popüler bir mekan.