Elif Çatlıoğlu: İnsanın yıkımlarıyla, geçmişten ders çıkarma anlarıyla ilgileniyorum
Sanatçı kuluçka merkezi McArt.ist sanatçılarının eserleri, İzmir’de Decozone Sanat Galerisi’nde Cliche adlı sergide buluştu. Serhat Alparslan, Bilal Yılmazel, Nazan Pamuk, Onur Ayan, Elif Çatlıoğlu, Fatih Şimşek ve Ömer Mirdemir’in eserlerini 19 Ekim’e kadar ziyaret edebilirsiniz.
Cliche’de İstanbullu genç ve yetenekli sanatçı Elif Çatlıoğlu ile resimlerini, farklı sanat dalları arasındaki beslenme kaynaklarını, X House Project’i konuştuk. X House Project’i buradan takip edebilirsiniz.
Daha çok duygu, psikanaliz resimleri yapıyorsun. Üzerinde daha çok yoğunlaştığın bir duygu var mı?
Psikanaliz dediğimiz şey iç benlik ve sıkıştırılmış olduğumuz duygular. Spesifik olarak bir duyguyla adlandırmak çok zor çünkü toplumsal gerçekçilik diye bir şey var. Mahalle kültürüne, aile yapılarına göre o kadar çok değişen iç baskılara sahibiz ki… Benim için önemli olan tek bir kelime ile adlandırabileceğim bir duygu değil. Aslında insanın o dışa vurduğu andaki o ifadeyi yakalayabilmek amacım. O yüzden kendimizi sıkıştırdığımız, dışarıya atamadığımız ve normal bir sohbet esnasında kendimizi gösterdiğimiz halleri değil de kendi başımızayken dalıp gittiğimiz, bir şey düşünürken takındığımız ifadeleri yakalamak istiyorum.
Kendi yaşadıklarının, duygularının, yaşantının etkisi nasıl oluyor?
Hem oyuncu hem ressamım. Oyunculuk eğitimi alırken, okuduğum oyunlar, girdiğim roller, büründüğüm karakterlerde de çok fazla empati yapma, anı yaşayabilme ve gerçekleştirme, dışarıya dökme hissi yaşadığım için empati aslında benim için çok önemli. Yani karşımdakinin duygusunu hissedebiliyor ya da o karakteri hemen gerçekleştirebiliyor olmam lazım ki onu iyi bir biçimde aktarabileyim.
Resim de benim için öyle aslında. Geçirgen bir yapım var, yani karşıda gördüğüm şeyi direkt aktarabiliyorum ya da senin suratındaki ifadeyi tuvale aktarabiliyorum. Her geçen gün de gelişmeye devam edecek bir şey, bu yüzden heyecanlıyım. Hangi aşamaya kadar ilerleyebileceğimi ben de merak ediyorum. Tabii ki benim de yaşadığım bir toplumsal gerçeklik, bir aile yapısı olduğu için tuvallerime yansıyor. Bu da benim resimdeki en büyük savaşım çünkü fazla duyguyla bir resim ortaya koyduğum için anlatmak istediğim o duyguyu veya karakterleri, yüz ifadelerini o an hissetmem, yaşamam gerekiyor ardından boyalara yansıtıp tuvale aktarmam gerekiyor dolayısıyla o bir savaş oluyor benim için muhakkak benim duygum da oraya geçiyor, o kontrollü bir süreç değil tabii ki.
Tiyatro ve resim birbirini nasıl besliyor?
Kesinlikle çok besliyor. Sadece tiyatro değil tabii ki de reklam oyunculuğu da yapıyorum ve bu reklam oyunculuğu tiyatrodan biraz farklı; bir gün başka, ertesi gün başka bir karakter oluyorum. Bunların hepsi 50 saniye içerisinde yayınlanıyor ancak o süreçlerde beni çok besliyor. Sahne arkası, set arkası, oradaki insanların halleri de beni besliyor. Hiç olmadığım bir karakter olduğumda onun gözünden bakabilmeyi öğreniyorum. Bu öğrendiğim deneyim resimde bana çok şey katabiliyor. Kolektif bir yapıya sahibim aslında, birçok şeye yöneliyorum, hepsi de benim için bir ağacın kökleri gibi, hepsi tek bir yere bağlanıyor.
Bu kadar çok karaktere bürünmek, empati kurmak insanlara bakış açını nasıl etkiliyor? Daha esnek, katı ya da kırılgan hissediyor musun?
Kırılganlık değil ama sanırım insan sarrafı dediğimiz belki de mesleki deformasyonlardan biri oluyor. Birini çabuk çözebilmek her zaman iyi bir şey değil çünkü yaşayamıyorsun bazı şeyleri. Mesela hemen erkenden yargılayabiliyorum. Sonunu bulmuş değilim çünkü insan sınırsız bir şey, beyin sınırsız bir şey. Her beyin bir başka macera insan için dolayısıyla gelebildiğim yere kadar insanları yargılayabiliyorum ya da onlarla empati kurabiliyorum. Olabildiğince psikanaliz okumaları yapıyorum, oyun tiratları okuyorum. Bu deformasyon insan ilişkilerine de yansıyor ancak pek çok şey kattığına da inanıyorum.
Düşlerinden yararlanıyor musun?
Aslında düş demeyelim ama insanın tam anlamıyla hayal ettiği ve ulaşamadığı ya da ulaşıp hayal kırıklığına uğradığı duygularla uğraşıyorum. Her sanatçının bir hayal dünyası var ve yaşadığı bir hayal dünyası olması gerektiğine inanıyorum fakat ben birazcık daha bir insanın yıkımlarıyla, hayal kırıklıklarıyla ya da geçmişten ders çıkarma anıyla ilgileniyorum. Hayal dünyasındansa bu süreç beni daha fazla besliyor.
Doğayla arandaki deneyim sanatına nasıl yansıyor?
Her türlü malzemeyi resimlerimde ya da kendi karakterlerimde olabildiğince kullanmak istiyorum. Aslında biz doğanın bir parçasıyız, sadece duygularımızı fazlasıyla dışarı belli edebiliyoruz. Bir insanı okuyabilmek bir başka canlıyı okuyabilmekten birazcık daha kolay. Sürekli bir hikaye okumak gibi bir insana bakmak, onunla yaşamak, tanımak… Dolayısıyla doğa da şöyle destekleyebilir beni: Doğanın değişimine insanoğlu nasıl adapte olabiliyor. Bu da kendini ve doğayı kabullenebiliyor olma meselesi… Şu an mesela insanoğlu çok fazla kendini doğanın üstünde tutuyor. Bu da bir kabullenememe durumu aslında, insanın acizliği diyelim.
Ailen seni sanatın konusunda çok destekleyip, özgür bırakmış. Günümüzde özellikle Türkiye’de desteklenmeyen pek çok sanatçı var. Bu sanatçılar aileden veya çevreden destek almadan kendilerini nasıl özgür bırakabilirler, istedikleri yola nasıl girebilirler?
Pedagojik Formasyon eğitimi almış biri olarak velilere görüşmelerimde danışmanlık da veriyorum. Bu süreçte hep söylediğim şey şu: Birinin çok para kazanmasının hiçbir önemi yok. Çok iyi maaşlı bir yerde çalışabilirsiniz ama o maaş sizi ruhani anlamda hiçbir şekilde beslemiyorsa o paranın ne kadar çok olduğunun hiçbir önemi de yok. Hayatta sevdiğin işi yaptığın zaman o senin ruhunu doyurduğu için aslında ömrünü geçirebileceğin bir alanı da bulmuş oluyorsun.
Eğer ki desteklenmiyorlarsa bile hayallerinin peşinden gitsinler. Bu her şeyi bırakıp illa ki resimle ilgilenmek demek değil. Ben tiyatro eğitimi aldıktan sonra hemen tiyatroya yönelemedim. Araya eğitim girdi, atölye girdi ben sahne dekorları tasarlamaya başladım, dramaturji dersleri aldım. Ardından oyunculuk kısmı gelmeye başladı. Önemli olan kendini rahat bırakmak ve bir yerden işe başlamak. O kapı, o yol zaten seni bekliyordur. Sen onu tercih ettiğin andan itibaren o kapılar açılmaya başlayacak zaten.
Bir yandan öğretiyorsun, dersler veriyorsun. Öğretmek, üretim sürecini nasıl etkiliyor?
Ben aslında kendime öğretmen demeyi tercih etmiyorum, rehberlik yapan, deneyim aktaran bir kişiyim. Olabildiğince saf bir gerçeklikle insanlara bir şeyler aktardığınızda insanlar bilgiyi kolayca alıyor. Psikanaliz ve psikolojiyle de ilgili olduğum için insana ulaşmayı çok daha iyi bilebiliyorum veya herkese göre ayrı bir eğitim sunabiliyorum. Ne yazık ki bizler “öğretmen ne derse odur” mantığında bir eğitimden geçtik. Aslında herkesin farklı bir öğrenme yapısı var. Eğer birini tanırsanız onun dilinden öğretmeye başlarsınız.
X House Project’te sukabağı oymaktan resim derslerine kadar pek çok ders veriliyor. Böyle çeşitli bir sanat alanı oluşturmayı nasıl başardın?
X House Project 9. yılını doldurmak üzere. Çalışma hayatına çok erken başladım. Atölyemi açmada nuzun yıllar boyunca bir ressamın asistanlığını yaptım.18 yaşından sonra da iş hayatına atıldım. Eksisiyle artısıyla bana çok şey öğreten biriydi.
X House Project ilk kurulduğunda bir ressamın kişisel atölyesiydi fakat kişiliğimden kaynaklı olarak kapım her zaman herkese açıktı. Beslenme arzum olduğu için hep yeni insanlarla tanışıp yeni projeler ürettikçe atölye dolmaya başladı. İnsanlar fikir paylaşmaktan, üretmekten, danışmaktan hoşnuttu ve bu şekilde kuruldu. X House’nin anlamı benim için aslında X bir yerde sanatı inşa edebilmek veya o alanı hemen sanatsal bir alana dönüştürebilmek anlamına geliyor. X House Project’e sponsor olan Elif Çatlıoğlu Atölyesiydi ancak bu alanda insanlara hafif bir sponsorluk sunarak kazan-kazan mantığıyla onların alanı kullanmalarını sağlayarak, günümüz ekonomisinde markalaşamayan, şirketleşemeyen tasarımcılara fatura kesme hizmeti vererek yani sanatçıyı daha yüksek bir platforma taşıyarak piyasaya daha kolay atılabilmelerini ve bir çatı altında toplanabilmelerini sağlıyorum. Bizim için önemli olan pozitif enerji. Bu enerji korunduğu ve insanlar öğrenmeye geldiği sürece kapımız çocuk, yetişkin herkese açık. X House talepler doğrultusunda istenilen atölyeleri de sunabiliyor. X House Project’i bir şekle sokmadan o şekli sizin yaratmanızı sağlıyoruz.
X House Project’in bugüne kadar gelmesinde tabii ki de benim bu zamana kadar kurduğum insan ilişkileri, karakteristik özelliğim, tamamen dışarıya dönük olmam, tamamen insandan besleniyor olmamdan da kaynaklanıyor. İnsan bilimi çok zordur ama her meslekten insanın ilgilenmesi gerektiğine inandığım bir konu. X House disiplinlerarası bir çalışma alanı.