Eren Başbuğ'un Müziği Dream Theater'e İlham oldu!
Aslında hikaye; dünyanın en iyi progresif metal grubu Dream Theater'in, kendi imkanlarıyla metal müzik şarkılarını, klasik müzik enstrümanlarıyla çalan Eren Başbuğ’u henüz 16 yaşındayken keşfetmesiyle başlıyor. Tabii Eren’in ilk başarısı bu değil. Tüm çocukluğu ödül almakla geçiyor ama müziğin bir yarış olmadığının farkına varıp kendi yolunu çiziyor. Yoluna taşlar konuluyor ama o emin olduğu şeyden vazgeçmiyor ve hayallerini süsleyen Dream Theater ile sahne alıyor!
Karşımda büyük bir yetenek duruyor ve seni daha yakından tanımak isteriz. Eren Başbuğ kimdir?
26 yaşındayım ve yarışmaya Ankara’dan katılıyorum. (Gülüyor) 4 yaşımdan beri piyano çalıyorum. Eğitim hayatım müzik okullarında geçti. Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları’nda konservatuar eğitimi aldım. Üniversiteye kadar klasik müzik eğitimi aldım ama sonrasında başka müzik türlerine yöneldim. Beş yıllık üniversite eğitimimi Berklee Collage of Music’te 3,5 yılda ve tam burslu şekilde tamamladım. O günden beridir de aktif olarak müzik endüstrisinde çalışıyorum. İki buçuk senedir yoğun tur programımdan dolayı sürekli seyahat halindeyim ve bir düzenim, bir evim olamıyor. Bu sene Los Angeles’a taşınıp orada yaşamaya ve müzik yapmaya devam edeceğim.
Düzenlemesini yapacağın şarkıları nasıl belirliyorsun?
Kendi yaptıklarımı beğenilerime göre düzenliyorum. İlk yaptığım düzenleme “Six Degrees of Inner Turbulence” 2009 yılında Bilkent’teyken yaptığım bir şarkı. Beğendiğim ve orkestra düzenlemesine uygun olacağını düşündüğüm için 2011’de Octovarium’u yaptım. Daha sonra Dream Theater'in "Live at Lunapark" adlı Buenas Aires’de kaydedilmiş canlı bir DVD'si var. DVD için istekleri üzerine dört tane yaylı kuartet düzenledim. 2013’te kendi isimlerini verdikleri albümde yine istekleri üzerine "False Awakening Suite" ve "Illumination Theory" şarkılarını düzenledim ve sonrasında The Boston Opera House'de canlı kaydedilen Breaking The Fourth Wall DVD’sini organize ettim.
Keşfedilme hikayeni bir de senden dinlemek isteriz...
Çok zordu. Henüz 16 yaşımdaydım, sadece klasik müzik müzisyenleri yetiştirmeyi amaç etmiş bir okulda çıkıp metal çalmak istedim. Öğretmenler, yönetim, öğrenciler, herkes karşı çıktı. "Okulda böyle bir şey yapamazsın, enstrümanları kullanamazsın, öğrencileri kullanamazsın!" dediler. Kaçak bir orkestra kurdum. Ben bu müziği seviyordum ve kendimce bu müziğe teşekkür etmeliydim. Aslında yaptığım şey "Hadi Dream Theater şarkılarını yapalım." değildi. "Klasik müzik yegane müziktir, yüksek sanattır, gerisi müzik değildir." algısını kırmaktı. Linkin Park, Rihanna, Justin Timberlake dinlediğimde kulağım bozulacak diye kızarlardı. Yönetim çalışmamı yasakladı, öğretmenler öğrencilerine benimle çalışmamaları için yasaklar koydu, provalarımızı basıp engellemeye çalıştılar ama başaramadılar. Göreceklerini umut ederek ama bu umuda bağlanmayarak görüntü ve ses kalitesi aslında çok düşük olan videomuzu YouTube’ye koyduk. Jordan Rudess bu videoyu görmüş ve bana mail adresini vererek “Bunu neden yaptın? Nasıl yaptın? Bana anlatır mısın?” diye bir mesaj attı. Yaşadığım zorluklar da dahil olmak üzere her şeyi anlattım. Çok beğendiğini ve klavye konçertosu siparişi aldığını bunu benimle hazırlamak istediğini söyledi. “Venezuella’da seslendireceğiz, gelip yönetir misin?” dedi. Konçertoyu hazırladım, Venezuella’ya gittik provalarımı aldım, hazırdık. Jordan geldi ve yüz yüze ilk defa orada tanıştık. Okulumda böylesine engellenirken, müzik konusunda en yüksekte gördüğüm kişinin güvenini hissetmek çok büyülü bir şeydi.
Okuldayken yaptığın müzikten dolayı yaşadığın zorluklar nelerdi?
Dışlandım bir süre. Gizli bir rekabet ortamı vardı. Hep bir yarış içerisindeydik. Müzikte yarış olamaz ve müzik yarıştırılamaz. Tabii zorlandım. Müziğe ihanet ettiğimi düşündüler. Düzeni reddetmem garipsendi. Hayatımı karşılamam için eğitmen olmam gerekiyordu. Yarışmalara katılıp derece almam ve para kazanmam lazımdı ya da piyasa işi denilen işlere gidip para kazanmalıydım. Ben bunları reddettim ve kendi yolumu çizdim. İnsanlar buna kızdı sanırım.
12 yaşında İtalya’da ödül aldın. Küçük yaşlarda aldığın bu ödüller seni nasıl etkiledi?
Klasik müzik camiası arasında pek arkadaşlık ilişkisi olmuyor. Sınıfın beş kişilik oluyor ve sınıftaki herkes senin rakibin oluyor. Katıldığın yarışmaları bile saklamak zorunda kalıyorsun. 12 yaşında ödüller almak, kariyer için çok büyük bir şey ama yarışma ve ödül kazanma heyecanı yaşamak istemediğimi hatta yarışmak istemediğimi fark ettim.
Bu gönderiyi Instagram'da gör
Berklee’ye giriş hikayen de farklı... Nasıl gelişti bu süreç?
Berklee sınavına giriş hikayem evet biraz garip oldu. Facebook’tan bir davetiye gelmişti “Berklee, Ankara’da Seminer Veriyor” diye. Berklee hakkında bir bilgim yoktu. Sadece "Dream Theatre" üyelerinin o okulda okuyup, bıraktıklarını biliyorum. Zaten Berklee benim gözümde caz okuluydu ve benim alanımla alakası yoktu. Seminere arkadaşımın ısrarıyla gittim ve Berklee'de film müziğinden elektronik müziğe hatta müzik terapiye kadar her şey varmış! Ama başvurular çoktan geçmişti. Sunum yapan hanımefendiyle görüşüp sınava girmek istediğimi söyledim. Kabul ettiler. Günübirlik olarak uçak biletimi alıp gittim ve ne isterlerse çaldım. Mülakat kısmında; bu zamana kadar yaptıklarımı, okuldaki aykırı görünen işlerimi, Jordan ile beraber yaptığımız çalışmaları, birçok müzik alanında çalışmak istediğimi anlattım. Kısaca bu paradokstan kurtulmak ve özgürce müzik yapmak istediğimi anlattım. Sonrasında Bilkent’i bırakıp tam burslu Berklee’ye eğitimimi almaya gittim.
Ailen de sanatçı ve yeteneğini fark edip sana destek olmuşlar. Kendini yetenekli bulup ailesinden destek görmeyen ama müzik yapmak isteyen insanlara tavsiyen var mı?
Ben şuna inanıyorum; aslında herkes çok yetenekli doğuyor ama sonradan bu yetenekler keşfedilmediği için köreliyor. Normal okula gidebilirdim, diğer aileler gibi ailem "çocuğum doktor olsun", "avukat olsun" da diyebilirdi ve böyle bir yeteneğimin olduğu keşfedilmezdi. Piyano benim için hobi olarak kalırdı ve yeteneğim gelişmezdi, körelirdi. Ben çok soru işaretleri olan bir iş yaptım. Tabii ki sonradan bunları yapanlar oldu ama ben ilktim. Çoğu algıyı kırdım. Ailem sanatçı ve beni destekliyor. Ben klasik müziği bırakıyorum dediğimde de “Biz senin için bu kadar uğraştık. Bırakamazsın.” demediler. Ben ne yapmak istiyorsam o konuda desteklemeye devam ettiler.
Gelmiş geçmiş en iyi grup sence kim?
Bu bir yarış oluyor yine. X’e iyi desem, Y ondan daha az iyi olacak. Benim müzikte kaçtığım şey zaten yarış. O yüzden bu soruya cevap veremeyeceğim.
Fotoğrafta Eren Başbuğ, ellerini karnının üzerinde birleştirmiş, başı hafifçe önde ve gözleri kapalı bir şekilde duruyor. Fotoğraf siyah beyaz filtrelenmiş.
Sürekli erteleyip bir türlü yapmadığın şey ne?
Kendi müziğimi yapmak. Üşengeçlikten değil ama özetlemek gerekirse; ben bu işten hayatımı kazanıyorum. Kendi müziğimi yapabilmem için taşınmam ve yerleşik bir hayata geçebilmem lazım. Kendime alan yaratıp kendi müziğime odaklanabilmem ve finansal özgürlüğümü kazanmam lazım. Kimse bana albüm yazayım diye para vermeyecek. Albüme harcadığım para satışlarla belki bana geri dönmeyecek. Bunun bilinci ve kabullenişiyle bir şeyler yapabilmem lazım. Artık bu ertelemenin sonuna geliyorum. Anlatacak çok hikayem var ve bir iki sene içerisinde anlatacağım.