18 Oca 2021
Kardelen Uysal

Erişilebilir Her Şey: Engelli olarak toplumda karşılaştığımız sorunların kaynağı erişilebilirliğin olmayışı

Gazeteci, antropolog ve aktivist Seben Ayşe Dayı'nın da kurucusu olduğu Erişilebilir Her Şey; farkındalık ve algı eğitimleri, erişilebilirlik mentorluğu, erişilebilir sosyal medya danışmanlığı, video ve sanat erişilebilirliği danışmanlığı konularında hizmet veren bir sosyal girişim. Erişilebilir bir dünya için gerekli dönüşümü gerçekleştiren EHŞ, üç sakat hakları aktivisti tarafından kuruldu. Üç engellenen insan dışarı çıkamamaya başlayınca kolları sıvadılar ve ortaya bu şahane sosyal girişim çıktı.

 

Seben Ayşe Dayı ile Erişilebilir Her Şey'i, toplumun düzeltilmesi gereken yanlış algılarını, eğitimcilere ve ailelere düşen görevleri, bir kentin 360 derece ulaşılabilir olması için yapılması gerekenleri, içi boşaltılmış sosyal sorumluluk projelerini, içine kapanan engellenen bireyleri konuştuk. 

Siz Erişilebilir Her Şey olarak erişilebilirlik mentorluğu, farkındalık ve algı eğitimleri, erişilebilir sosyal medya danışmanlığı, video ve sanat erişilebilirliği danışmanlığı konularında çalışıyorsunuz. Engellilik kavramını popüler tüketim aracı olmaktan çıkararak, yaşamın erişilebilirliğini evrensel tasarı ilkelerine bağlı kalarak 360 derecelik bir perspektifle ele alıyorsunuz. Nedir bu evrensel tasarı ilkeleri?

Bizim sitemizde yazan bir yazı bu: Engellilik kavramını popüler bir kavram olmaktan çıkarmak çünkü maalesef Türkiye’de özellikle son yıllarda engellilik ve erişilebilirlikle ilgili yapılan sosyal sorumluluk projeleri, kurumların daha çok bilinirliklerini ve görünürlüklerini artırmak için yaptıkları projeler olmaktan öteye gidemiyor.

 

Evrensel tasarı ilkelerine bağlı kalarak 360 derecelik bir perspektif ile bahsettiğimiz de aslında bunu sosyal sorumluluk projelerinden çıkarıp Erişilebilir Her Şey olarak erişilebilirliği ayırdığımız üç temel başlıktan bahsediyoruz. Bunlar fiziksel, erişilebilir ve iletişimsel erişilebilirlik. Bu üç başlık altında farklı farklı noktalardan ele alıp hem kurumun mekansal erişilebilirliğini erişilebilirlik standartlarına göre hem Türkiye’deki bakanlık standartlarına hem de American Disability Act’in halihazırda yasaları var olan farklı evrensel standartlara göre yeniden düzenlemek ya da eşit ve kapsayıcı şekilde yeniden düzenlemek anlamına geliyor.

 

İçeriksel erişilebilirlik dediğimiz alana internet siteleri, sosyal medya, basılı ve dijital materyaller, video erişilebilirliği gibi içerikler giriyor. Bu içeriklerin erişilebilirliğini sağlarken de yine American Disability Act’in içeriksel anlamda dijital erişilebilirlikle ilgili yazdığı kurallarına ve en önemlisi de WCAG dediğimiz internet erişilebilirliğini sağlayan dünya standartlarına göre ele alıyoruz. Aslında bu nedenle 360 derecelik bir perspektifle ele alıyoruz.

Engellilik kavramının popüler tüketim aracı olmasının örneklerinden bahseder misiniz?

Başta da dediğim gibi aslında özellikle son yıllarda otizm ve down sendromunun bir anda popüler olmasıyla ortaya çıktı bu. Engelli bireylerin hakkını savunmak adına yapılan bazı işler, odağını kaydırılabiliyor. Geçtiğimiz senelerde otizm kesinlikle bir popüler engellilikti. Çukur, Bir Başkadır gibi dizilerde serebral parsili bireyleri görüyoruz. Umarım bu görünüş medyada farklı engellileri görmek farklı engellilik grupları için kampanyalar görmek bir ajitasyon malzemesine dönüşmeden o görünürlüğü gerçekten hak temelli bakış açısıyla yüzleştirir.

Bir kentin her birey adına 360 derece erişilebilir olması için gereken özellikler neler?

Burada her birey adına demeniz çok güzel çünkü biz erişilebilirlikten bahsederken sadece engellileri kapsamıyoruz. Görünmeyecek kadar küçük çocuğu olan bir aile de sokaklarda gezerken engelli ya da bir yerini kırmış biri de, geçici bir sakatlık yaşayan bir insan da, 65 yaş üstündeki kişiler de aslında engellenen birey olarak şehirleri deneyimliyor. O yüzden bence burada sadece fiziksel erişilebilirlik değil tabelaların fontlarının büyüklüğü gibi veya  mağazaların, işletmelerin kapılarının  kullanışsızlığı gibi veya artık gerçekten klişe ama rampalar konusu gibi durumlar mevcut. Bir yere bir rampa yapılıyorsa onun Türk Standartları Enstitüsü yani Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın erişilebilirlik formundaki standartlara göre inşa edilmesi gibi pek çok örnek de giriyor. Şehrin erişilebilir olması için gereken özellikler aslında kolektif farkındalıkla ilgili bilinci de kapsıyor. Biz gerçekten on dakikalığına da olsa bir engelli park alanına park etmek yerine otuz tur atıp park alanı bulduğunuzda ya da kaldırımların tekerlekli sandalyenin inebileceği ve çıkabileceği yerlere çöp kutusu, tabela ya da totem gibi nesneler koymadığımızda bu bilince ulaşacağız. Kaldırımlarda erişilebilir yerlere park etmemek ya da rampa yapıldıysa o rampanın önüne sigara küllüğünü koymamak da önemli. Bazen bir rampa görüyorsunuz rampadan sonra üç basamak var. Bu farkındalıkla erişilebilirlik düzenlemelerinin şehre homojen bir şekilde yayılması ve o erişilebilirlik düzenlemelerine yönelik engellenen bireylerin kullanımı açısından genel olarak vatandaşların güdeceği tavır önemli. Bunun farkındalık seviyesiyle ancak 360 derecelik erişilebilir şehirlere sahip olabiliriz.

Türkiye'de Erişilebilirlik: Erişilemeyen Yaşam Alanı %66.9, Engellenen Birey 4.883 Milyon

Engelli hakları konusunda düzenlemeler yapılırken neden engelli bireylerin ya da farklı engelli gruplarının fikirleri alınmıyor? Kimler hangi kriter ve durumları gözeterek bu düzenlemeleri yapıyor?

Türkiye’de son yıllarda aslında çok fazla tartışılan bir soru bu. Aslında burada biraz da nitelikli istihdam temelli bir şey de var, yani bir karar alıcı mevkiye çok az engelliyi götürüyoruz. E karar alıcı mevkiye giden yolda da bürokratlıktan yasa koyuculuğa, millet vekilliğine, danıştay, sayıştay gibi mevkilerdeki görevlere müsteşarlıklara kadar gidiyor iş. Buralarda engelli istihdamı görmüyoruz bu bir mesele. Yani orada karar alıcı pozisyonlarda gerçekten engelliliğin nitelikli istihdamı bir mesele. İkinci meseleyse farklı engel gruplarıyla son zamanlarda yapılan düzenlemeler altında çalışmalara başlandı ama mesela yine kanun koyma ya da eğitim fakültelerinin öğretmenler yetişirken gördükleri  engelli çocuklarla iletişim ya da özel eğitim derslerinin müfredatlarının daha fazla geliştirilmesi gerekiyor ve bu geliştirilme yapılırken aslında hazırlanacak yeni müfredatın engelli yani hem engeli olan hem de eğitim alanında uzman ya da hem engeli olan aynı zamanda endüstriyel tasarım alanında uzman kişilerce yapılması kıymetli. Hangi kriterler ve durumları gözeterek bu düzenlemeleri yapıyorlar? Aslında dünyada fiziksel alanda daha çok kriterler var onlar baz alınıyor ama kanun yani hakların korunması bölümünde konulan kanunlar ve kriterler yine bir soru işareti olarak kalıyor.

Engellilere iş alanında yapılan ayrımcılıkların önüne nasıl geçilebilir? Seben Ayşe Dayı siz 2019’da verdiğiniz bir röportajda 4,5 senedir işsiz olduğunu söylemiştiniz. Üstelik üstün başarılarla eğitim hayatınızı tamamlamanıza rağmen… İşveren ya da yasa uygulayıcılarına söylemek istedikleriniz neler?

O benim asla oraya konmasını istemediğim bir bölümdü çünkü o dönem işsiz değildim, o dönemde Erişilebilir Her Şey kurulmuştu ve Erişilebilir Her Şey’in kurucusu olmama rağmen dört senedir işsizmişim gibi bir söz geçti. Erişilebilir Her Şey ile ön plana çıkmak istediğim bir röportajken daha çok, daha önceki işsizliğime vurgu yapılarak aslında engellilerin sorunlarına projeksiyon tutulan bir hale geldi o belgeseldeki konu. Gerçekten işsizlik Türkiye’nin genel sorunu ama engellenen bireyler ve işsizlik de yukarıdaki sorularda da belirttiğim nitelikli istihdam, yani engelli bireylerin eğitim görmeden istihdam edilmeleri mantıksız bir konu. İkincisi de bir alanda uzmanlaşıp eğitim görse bile KPSS gibi bir düzenlemeyle engelli bireyleri okuduğu alandan başka bir yere memur olarak atamak ya da kanunda geçen oranda bir şirketin engelli çalıştırması gerekirken bunu gerçekten alanında uzman biriyle değil de hani tırnak içinde her iş değerlidir ama ofismenlik, ofisboyluk gibi daha niteliksiz, vasıfsız işlerde yer verilmesi ya da işe gitmeden sadece engelli kadrosunda görünerek o kadroyu tamamlıyor olması da bir mesele. Bence bunun da altında yatan neden şu olabilir; birbirine güvenmeyen bir toplumuz. Pek çok alanda ne yazık ki ve aslında Türkiye’deki engellenen bireylere de güvenmiyoruz. Bence arkasında bu da yatıyor. Önce aileden başlayıp sonra öğretmenlerin sonra da işverenlerin ve iş arkadaşlarının birbirlerine güveniyle, yani engellenen bireylere güveniyle ilgili bir problematik bir durum var temelinde.

Farklılıklara saygı duyulmaması gibi bir sorun var yaşadığımız coğrafyada. Bir röportajınızda okul öncesi eğitime bu konunun dahil edilmesi gerektiğini söylüyorsunuz. Bu konuda aileler ve eğitimciler ne yapabilir?

Öğretmenler sınıflarında engellenen çocukları görmek istemeli. Aileler, sınıflarında engellenen çocuklarının arkadaşlık etmesini istemeli. Bu engellenen çocuk ve engeli olmayan çocuk arasında çıkacak karmaşaya, ilişkiye izin verip bunları birlikte aşmalarını sağlamak gerek. Ancak o yaşta birlikte yaşama kültürünü edinebiliyoruz. Ancak o yaşta sosyal problemlere çözüm bulmayı gerçekten öğreniyoruz. Okul öncesi ve ilkokul dönemlerinde doğrudan kabul var. Önyargılar gelişmemiş oluyor ya da o yaşlarda gelişiyor insanların yargı ve önyargı mekanizmaları. O yüzden okul öncesi ve ilkokul döneminde sadece engellilik de değil  pek çok farklılığı görüp tanıdığı zaman birey ona karşı kabulü, saygısı, nasıl birlikte yaşayabileceğine karşı çözüm geliştirmesi de yaşla beraber gelişiyor ve kanıksanıyor. Aileler ve eğitimciler kesinlikle buna açık olmalı.

Fotoğrafta Erişilebilir Her Şey'in kurucu ortakları Seben Ayşe Dayı ve Serim Berke Yarar röportajlarının yer aldığı "Başarı Basamakları" başlıklı dergi sayfasını gösteriyor.

Engelli bireyler toplum tarafından merhamet gösterilmesi gereken kişiler olarak görülüyorlar ve bu yüzden de hak öznesi olarak görülmeyebiliyorlar. Toplumun bu yanlış algısı nasıl kırılabilir?

Burada sadece engelliler değil söz konusu olan, biz hiyerarşik ve ataerkil bir toplumuz. Bu hiyerarşi ve ataerkillik toplumsal karaktere de yansıyor. Biz bir şeyleri her zaman korumak, yardım etmek ya da merhamet etmek, şefkat göstermek üzerine var olan olan bir algı üzerinden yaşıyoruz yıllardır. Devlet Baba dediğimiz bir mekanizma var. Engelli kardeşlerimiz diye bir mekanizma var. Devlet Baba ve engelli kardeşlerimiz metaforlarıyla bile o hiyerarşiyi anlatabiliyoruz. Toplumda korunması kollanması gereken kardeş olarak tabir ettiğimiz bir azınlık, bir topluluk olarak görülüyor engellenen bireyler. Burada haktan söz etmek için bu insanların kardeş, bacı ya da engelli çocuk söylemleri üzerinden gidiliyor. Öncelikle engellilerin veya engellenen kişinin birer birey olduğunun idrak edilmesi gerekiyor ki bu toplumun bir bireyin hakkından söz etmesi mümkün olsun. Bu sadece engellilikte olan bir durum değil, başka örnekleri de mevcut. Bir örnek vereyim; köylere gittiğinizde kadınlara sadece kendi isimleriyle seslenilmez. Mesela benim anneannem, köyünde Şefik’in Hanife diye bilinir. Yan komşusu, Hasan’ın Melahat diye bilinir insanlar. İki kadından bahsediliyor ancak onların bireyliği eşlerinin üzerinden konumlandırılıyor. Algı mekanizmasını, çalışma şeklini anlatmak için bu örneği verdim. Bu hak mücadelesini verebilmek ve hak öznesi olabilmek için de serebral palsili Seben Ayşe Dayı değil de (yani benim anneannem nasıl Şefik’in Hanifesi değilse Hanife Sönmez ise) benim de aslında gazeteci, antropolog, sosyal girşimci Seben Ayşe Dayı diye bilinmem gerek. Bireyin özne olması gerekiyor ki orada haktan söz edebilelim.

Ülkemizde engelli bireyler zaman zaman toplumun hoşgörüsüz tavırları ve önyargıları, erişilebilirliğin yetersiz olması gibi nedenlerle içe kapanma eğilimi gösterebiliyorlar. Siz ise aktivistsiniz ve içe kapanmak yerine tam tersine erişilebilirlik adına mücadele ediyorsunuz. Bu gücü, motivasyonu nasıl buluyorsunuz? İçine kapanan bireylere söylemek istedikleriniz var mı?

Burada aile çok önemli. Ailenin sizi çocukluktan itibaren bir birey olarak görmesi ve bir bireye yüklenen sorumlulukları küçük yaştan itibaren vermesi sizin motivasyon kaynağınız oluyor. Ben altı yaşımdan beri kendi bavulumu kendim hazırlıyorum. Bu bir motivasyon kaynağı çünkü kişinin kendi sorumluluğunun ona verilmesi demek. Topluma karşı engelli bireyin toplumla olabildiğince tek başına karşı karşıya kalacağı ortamları yaratmak bu aktivizmde çok öenmli. Hep verdiğim bir örnektir: Hafta sonları annem ve babam beni altı, yedi kere bakkala gönderirlerdi. Nedenini anlamazdım. Neden bir kere göndermek yerine bu kadar çok gönderdiklerini anlamazdım. Komşuya selam vermek, bisikleti park etmek, bakkalla hesap yapmak, ne istediğini söylemek, onun sana bir şey söylemesi, ne söylediğimi anlamıyorsa söylediklerimi tekrar etmek, paraları yere saçtıysam onları utanmadan toplamak gibi pek çok pratiği deneyimliyordum. Toplumla karşılaşmalıyız ve engelimiz nedeniyle utanmamamız gerektiğini öğrenmeliyiz. Bizim engelli olarak toplumda karşılaştığımız sorunların kaynağı erişilebilirliğin olmayışı. Benim konuşmamın anlaşılmaması yüzünden benimle dalga geçilmesi durumu da başta bahsettiğimiz iletişimsel algısal erişilebilirlik problemine dönüyor.

 

İçine kapanan bireylere tek söyleyeceğim sokağa çıkın. Kendi işlerinizi kendiniz halledin. Aileler buna izin verin. Çocuğunuzun ayrımcılığa uğramasına izin vermezseniz o ayrımcılıkla baş etmeyi öğrenemez çünkü ayrımcılığın ne olduğunu bilemez. Önce mağdur bırakmak burada önemli. İletişimsel şiddete, mobbinge ne kadar maruz kalırsam onunla ilgili bir çözüm geliştirebilirim ve karşımda bana iletişimsel şiddet uygulayan kişi bana maruz kaldıkça onun da tavrı o kadar hızlı değişir. O yüzden sokağa çıkalım.  

Verdiğiniz eğitimlerden ve danışmanlık alanlarınızdan bahseden misiniz? Sizden kimler eğitim ve danışmanlık alabilir?

Erişilebilir Her Şey, aklınıza gelebilecek her kişi, şirket, oluşum ve kuruma danışmanlık ve eğitim verebilir. Örneğin bir yazarsanız kitabınızın engellenen bireyler için erişilebilir çıkmasını isteyebilirsiniz. Kitapta kullandığınız dilin sağlamcı dilden uzak bir dille yazılmasını isteyebilirsiniz. Erişilebilirlik aslında doğru mühendislikle düşünüldüğünde her alana uygulanabilecek geliştirilebilecek bir alan. O yüzden bizim danışmanlık ve eğitim verdiğimiz alanlar buna göre genişleyebiliyor. Genel olarak  algısal farkındalık eğitimleri veriyoruz. Sosyal medya erişilebilirliği eğitimi veriyoruz. İnternet sitesi ve sosyal medya erişilebilirliği üzerine o anki durumunu anlatan raporlar yazıyoruz. Fiziksel erişilebilirlikte standartları da içine alan ve kullanıcı deneyimini de eklediğimiz raporlar yazıyoruz. Video erişilebilirliği hizmeti veriyoruz. Online seminer, ders gibi dijital etkinliklere erişilebilirlik hizmeti veriyoruz. Pandemi öncesinde festival, panel, buluşma gibi pek çok etkinliği yapan firmalara etkinlik bazlı erişilebilirlik hizmeti veriyorduk, vermeye de devam edeceğiz.

Erişilebilir Her Şey'i web sitesinden ve Twitter, Instagram, Facebook, LinkedIn hesaplarından takip edebilirsiniz.