08 Mar 2019
Gülay Güler

Nilüfer Türkoğlu: Kadınların birbirini daha iyi anlamaya çalışması ve birbirine destek olması şart!

Nilüfer Türkoğlu namıdiğer Hippi Kız; İzmir gibi sıcakkanlı, neşeli bir kadın.  

Basın hayatına 2006 yılında dijital bir haber sitesinde başlayan, Nilüfer Türkoğlu haberciliğin coşkusuyla kendi dijital mecrasını oluşturmak ister. Doğadan, modadan, aklına gelen şeylerden özgürce bahsettiği Hippi Kız'ı ve gündemde popüler olan neyse onu dile getirdiği Popüler Mevzular'ı kurar, bloglar çok sevilir ve girdiği bütün blog yarışmalarında galip gelir. Yani Nilüfer Türkoğlu, bu işin piridir. Daha sonra basılı mecraya geçer ve etkinlik haberlerini güzel yorumlarıyla sunduğu Ajandakolik ile karşımıza çıkar. Hayat bu ya, hep güzel şeyler olmaz. Sabahın beşinde hem de mesajla işine son verilir ama bu güçlü kadın pes eder mi, etmez. Ajandakolik'i dijital ortama taşır ajandakolik.com web sitesini ve Instagram hesabını açar. Nilüfer Hanım ile kadın kadına, kadınca sohbet ettik. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'ne yakışır bir sohbet oldu, herkese keyifli okumalar...

 

 

Kısa sürede Türkiye’nin en başarılı kültür sanat platformlarından birini oluşturdunuz. Ajandakolik ne zaman başladı? 

Öncelikle çok teşekkür ederim. Öyle görünüyorsa ne güzel... Fikir bundan yaklaşık dört ay önce oluştu. Ajandakolik, gazetede etkinlik haberlerine yer verdiğim köşenin adıydı. Her hafta güncellenen küçük bir ajandaydı. İsmini de ben koymuştum. Bir gün sabahın beşinde, üstelik mesajla gazeteden apar topar çıkartıldım. Kötü bir dönemdi. Ajandakolik’i kaybetmek istemedim. Onu devam ettirmeye, bir anlamda ‘yaşatmaya’ karar verdim. Önce Instagram’da aynı isimle sayfa açtım sonra bunun beni yeterince tatmin etmediğini anlayıp üzerine daha çok şey yazabileceğim bir web sitesi kurdum: www.ajandakolik.com Edebiyattan müziğe, sinemadan sahne sanatlarına kültür sanatın tüm dinamiklerinin içinde barınabileceği ve kimseye bağlı kalmadan hazırlayabileceğim bir alan yaratmış oldum. Sonra yeni dinamikler ekledim; keşif ve mekan kategorileri gibi daha sonra da söyleşiler geldi.  

 

 

Evet, evet takip ediyoruz. Neredeyse her hafta pek çok ünlü isimle bi’ dolu söyleşi yapıyorsunuz. Bu hafta da kadınlar günü haftası nedeniyle ünlü kadınlarla söyleşileriniz var. 

Söyleşilerin Ajandakolik’e hareket kattığını düşünüyorum. Sürekli etkinlik haberi okumak o kadar da eğlenceli değil. Gazetede veya dergilerde göz ucuyla baktığın bir bölüm orası. Okur ve geçersin. Hafızaya not edersin belki. Ancak söyleşilerde okuyucular, takip ettikleri ünlü yüzleri görmeyi, onların hayatlarıyla veya kariyerleriyle ilgili bir şeyler öğrenmeyi seviyor. Hem benim de yaratıcılığımı daha fazla ortaya koyabileceğim, üzerine daha fazla yazıp çizebileceğim bir bölüm. Takipçiyi yakalamak açısından da mühim. Daha önceki çalıştığım yerlerde de aralıklarla söyleşiler yapıyordum ama sorarak. Şimdi seçim benim, bunu kendi irademle belirlemek, son noktayı kendim koyuyor olmak daha özgür bir eylem. Biliyorsunuz basında ‘özgür’ olabilmek hele ki şu devirde çok zor. En ‘özgür’ görüşlü olduğunu iddia eden patron bile mutlaka birilerine bir şeyleri soruyor ya da sormak zorunda kalıyor. 

8 Mart Dünya Kadınlar Günü haftasına gelirsek evet bu hafta çok değerli kadınlarla bir aradaydım. Bu söyleşiler, ‘kadın kadına bir sohbet’ten ziyade ‘insanca’ kadını ve kadınlığı konuşmaktı. Mesaj verme kaygısıyla değil de onların hissettiklerini anlatmak, paylaşmak için. 

 

  

Sizin bu ilk siteniz değil. Daha önce de bol ödüllü bir blogunuz hatta iki blogunuz vardı. Hippi Kız ve Popüler Mevzular. Onlara ne oldu? 

Geçmişte kaldı. Aslında o dönem için yani bundan yedi sekiz yıl önceden bahsediyorum, yazmaya olan tutkumu perçinlemek açısından ikisi de benim için çok önemliydi. Ben ikisini de aman bir blog açayım diye kurmadım. Basın hayatına dijitalde başladım. O zaman da yine dijital bir haber sitesinde dış haberler ve kültür sanat üzerine haberler yazıp çeviriyordum. Haberciliğin coşkusuyla kendi dijital mecramı oluşturmak istedim. Önce Hippi Kız’ı kurdum; yeni çıkan bir albümü de yorumlayarak yazdım, doğadan, modadan, aklıma gelen şeylerden bahsettim. Karışık kaset gibiydi biraz. 

Popüler Mevzular’sa Hippi Kız’dan bağımsız, gündemde popüler olan neyse onu dile getirdiğim bir blog oldu. O dönem çok sık blog yarışmaları oluyordu. Her ikisiyle de bu yarışmalara katılıp ödüller kazandım. Altın Örümcek Web Ödülleri, bunlar arasında en unutulmaz olanıydı benim için. Hem çok önemli bir ödül olduğu için hem de trafik yüzünden yetişememiştim; sahneye çıkamadım, ödülü benim yerime arkadaşım almıştı. 

Bu arada soruya geri dönecek olursam her iki blogum da bir süre sonra ilgisizliğimden dolayı başkaları tarafından hacklendi. Geri alabilirdim ama uğraşmadım. Onca yazı onca haber uçup gitti. Biliyorum üzücü ama şimdi Ajandakolik var. Onunla aramızda daha ciddi bir ilişki var. Üzerine uzun mesailer harcıyorum. 

 

  

ÇOCUKLUĞUMDAN BU YANA YAZIYLA ARKADAŞLIK ETTİM 

 

Yazar olma yolundaki serüveniniz nasıl gerçekleşti? Kalemi elinden düşmeyen bir çocuk muydunuz? 

Kendime yazar diyebilir miyim, pek emin değilim. Benim için ‘yazarlık’ denen şey önemli bir mefhum. İlginçtir günümüzde herkes kendi içerisinde yazarlık mertebesine erişmiş. Herkes kendini isimlendirmiş. Ne güzel. (!) Ben o konuda o kadar özgüvenli olamayacağım sanırım. Ama çocukluğumdan bu yana yazıyla arkadaşlık ettiğimi biliyorum. Türkçe derslerinde sıklıkla kompozisyon yazardık ve tahtaya çıkıp yazdığını okumayı en çok isteyen bendim. Hatta bazen kendi yazdığım şeyin melankolisine kapılıp tahtada (orası galiba sahneydi benim için) gözlerim dolardı. Kendi kendimden etkilenirdim. Şaka bir yana insanların önünde yazdıklarımı okumayı severdim. Onun etkisi büyülerdi beni. O zamanlar iyi yazdığımı düşünürdüm. Ne kendine güven ama! Galiba o dönemdeki duyguları artık taşımıyorum. Yazdıklarımı kolay kolay beğenmiyorum. 

   

Günlük tutar mıydınız? Yazar olmak isteyenlere günlük tutmalarını tavsiye eder misiniz?  

Babam daha ben ilkokul birinci sınıftayken bana günlük tutturmaya başlamıştı. Hatta hatırlıyorum, yazmam için başımda dururdu. Zaten edebiyata olan sevgimin en büyük nedeni babamdır. Çok kitaplı bir evde, çok okuyan bir aileyle büyüdüm ben. Babam yazar bir adamdı. Gençlik yıllarında şiirleri Attila İlhan’ın gazetesinde yayınlanmış. Ama o enginliği, o yeteneği kullanmamış, kullanamamış ve sanırım bundan kaçmış. Edebiyat bilgim babamla yaşadığım dönemden gelir. Daha uzun yıllar onunla yaşasaydım belki kendimi çok daha iyi eğitirdim. Bu konuda tembele kaçtığımı düşünüyorum. Galiba bunda da babama benzemişim. Gerçekten yazar olmak istiyorsa biri; günlük tutmuştur ya da tutmamıştır, çok da önemli değil bana kalırsa. Günlük tutmak yaşadıklarını hatırlamak açısından önemli olabilir. Eğer yaşananlar hatırlanmak isteniyorsa. Ben hiçbir günlüğümü yeniden açıp okumadım. Eskiye dönmek bana hüzün verecekmiş gibi gelir. Bu arada son sayfasına kadar yazdığım toplam 13 günlüğüm olduğunu da söylemeden geçmeyeyim bari. Öylece sandıkta duruyor şimdi... 

  

Günümüzdeki bloggerlar ve influencerlar hakkında neler düşünüyorsunuz?  

 Herkes kendine bir mecra yarattı çünkü dönem öyle bir dönem. Şimdiki zamanın insanları daha çok kendini göstermek, bir sürü beğeni almak, ünlü ve popüler olmak istiyor. “Nasıl influencer olunur?” gibi kitapların yazıldığı bir çağda yaşıyoruz. Bunun fazlasıyla abartıldığını düşünüyorum. Üretmeden, ortaya nitelik anlamında bir şey koymadan çok kolay para kazanan bir sürü insan var. Bunlar hakkında rahatsızlığını dile getirmek de seni “kıskanç” yapıyor. Vahim bir durum. Benim bu süreçte en çok dikkatimi çekense iletişim danışmanları ve markaların, bloggerlardan ve/ya influencerlardan şikayetçi olması. Onları siz yarattınız, onları siz büyüttünüz şimdi kalkıp da neden basına onları şikayet ediyorsunuz? Çoğu davette basın çalışanlarının adam yerine konmayıp influencerların el üstünde tutulduğunu bir tek benim gözlerim görmedi. 

 

Şu an sosyal medyaya bakış açınız ve kullanım oranınız nasıl?  

Sosyal medyayı eleştiremem çünkü ben de günün pek çok saatini burada geçiriyorum. Kişisel hesabımda da daha çok Ajandakolik söyleşileriyle ilgili videolar paylaşmaya başladım. Benim için işe dönüştü anlayacağınız. Bu durum hoşuma gidiyor mu, hayır gitmiyor. Çünkü çok zamanımı yiyor; anlarımdan çalıyor ve bundan şikayetçi olan sevdiklerim var. 

  

AJANDAKOLİK’İ WEBDE DEĞİL DE SAYFALAR ÜZERİNDEN HAZIRLAMAK İSTERDİM 

 

Basılı mecradan dijital mecraya geçmenizin özel sebepleri var mı? Kıyaslamanızı istesek?  

Basın hayatına 2006’da dijitalde, şimdi artık varlığını sürdürmeyen Gazeteport isimli bir haber sitesinde başladım. Ardından yıllarca da pek çok web sitesinin editörlüğünü ve sosyal medya yöneticiliğini yaptım. Genel olarak konuşlandığım yer hep dijital mecralar oldu. Sonra gazete ve dergilerde çalıştım. Kıyaslamak hem zor hem kolay. Her ikisinin de yeri ayrı. Ama sanırım Ajandakolik’i webde değil de sayfalar üzerinden hazırlamak isterdim. 

 

https://www.instagram.com/ajandakolik/

  

Ajandakollik adlı Instagram sayfanızda, ajandamıza eklememiz gereken kültür sanat, konser, sergi gibi etkinlik bilgilerini kendi güzel yorumunuzla birleştirip paylaşıyorsunuz. Yazarken nelere dikkat ediyorsunuz?  

Öncelikle dilin doğru ve akıcı olmasına, insanları sıkmayacak uzunlukta olmasına ve konu ya da etkinliğin ilgi çekici olmasına dikkat ediyorum. 

  

Siz hangi yazarları ve Instagrammerları takip ediyorsunuz?  

Bir Instagrammer ismi veremem, öyle şunu özellikle takip ediyorum diye bir şey yok çünkü. Aralarında birkaç sevdiğim arkadaşım var. O kadar…  

Yazarlara gelirsek… Takip etmekten ziyade okumayı sevdiğim Hakan Bıçakçı, Melisa Kesmez, Pınar Öğünç, Aslı Tohumcu, Sema Kaygusuz, Doğu Yücel gibi yazarlar var. Onların ne yaptığı ya da yapacağıyla ilgileniyorum. Aslında bir sürü yazar var. 

  

Şehirlerin insanların karakterini etkilediğini düşünüyor musunuz? Cevabınız evetse İzmir sizin hangi özelliğinizi etkilemiştir?  

Evet, İzmirli olmak sanırım karakterimi etkiliyor. Fazla sıcakkanlı hatta gereksiz sıcakkanlıyım. Soğukkanlılığı öğrenmek için bir ders olsa katılmak isterim. Böyle olmamda İzmir’in payı büyük bence. İzmir gibi neşeliyim ama büyüdükçe ve hayatı tanıdıkça neşem azalır oldu ama İzmir gibi hep umutluyum da. Ayrıca süslü püslü olmayı, öyle kadınları da çok severim. Bence bu da İzmir’den bana geçmiş. 

 

İzmir’e geldiğinizde etkinlikleri takip ettiğiniz platformlar var mı?  

 İzmir’e çok az gelebiliyorum artık ne yazık ki. Anneannemi kaybedince İzmir’deki birçok şeyi kaybetmiş gibi olduk annemle. Etkinliklere hiç gitmiyorum ama keşke gidebilsem… 

  

Bir İzmirli olarak sizce İzmir’e gidip de yapılmadan dönülmemesi gereken şeyler neler?  

Klişe olacak bunlar belki ama İzmir’e gittiğimde beni mutlu eden şey bunlar. O yüzden yazacaklarım klasik şeyler aslında. Boyoz yemek, Alsancak’ta Kordon’da yürümek, Sevinç Pastanesi’nde Türk kahvesi içmek, Karşıyaka’ya vapurla geçmek, en az bir sevdiğinle balkonda oturup sohbet etmek. İzmir’in balkonları bence başka güzel hele ki deniz görüyorsa manzaranız… 

  

Sizin kitabınızı okuma şansı elde edecek miyiz? Var mı böyle hevesleriniz ya da projeleriniz? 

Evet, proje değil ama heves çok daha güzel bir kelime sanırım buna cevap vermek için. Umarım bir çocuk kitabını tamamlayacağım. 

  

Gazetecilik yaptığınız süreçte kadın kimliğinizden dolayı yaşadığınız sorunlar oldu mu? 

‘Kadın kimliği’ diye bunu ayırmak aslında ne üzücü. Zaten insanları kimliklere ayırmak çok büyük haksızlık hayatta. Böyle bir şey yaşamadım ama yaşayanları ve ne yazık ki ses edemeyenleri çok gördüm. 

 

 KADINLAR HEP GİDEREK ANNELERİNE BENZİYORLAR 

 

En büyük kadın kahramanınız kimdir? Neden? 

Her kızın en büyük kadın kahramanı annesi midir acaba? Bazen birbirimizi ortadan ikiye bölsek de çok kırılsak üzülsek de benimki annem olabilir. Fazla güçlü olmasından dolayı sanırım ve hayatla dalga geçmesini iyi biliyor. Yaşadıklarından şikayet etmiyor. 

Sahip olduğu gücü bazen beni sinir de ediyor. Ben neden böyle değilim diye sorguluyorum çünkü. Ama giderek ona benziyorum. Galiba giderek annelerine benziyor hep, kadınlar. 

  

KADINLARIN KADINLARA DEĞER VERMESİ VE ONLARLA DAYANIŞMA İÇİNDE OLMASI GEREK 

 

8 Mart Dünya Kadınlar Günü için mesajınız nedir? 

İyi ki bu dünyada kadınlar var. Kadın arkadaşlıkların çok değerli olduğunu düşünüyorum. Benim kardeşim yok o yüzden kız arkadaşlarımı hep kardeş gibi gördüm. Birlikte çalıştığım bazı arkadaşlarımı da. Her ne kadar sürekli görüşemesek de benim için çok değerli olan o kadınların orada olduğunu bilmek bana iyi geliyor. Onlar özel ve güzel kadınlar. Kadınların kadınlara değer vermesi ve onlarla dayanışma içinde olması gerek. Dünya kalabalık gibi görünse de aslında çok yalnız bir yer. Kadınların birbirini daha iyi anlamaya çalışması ve birbirine destek olması şart. Şişkin egolara yenilmeden, empati yetisini geliştirerek, vicdanını kaybetmeden.