Orçun Masatçı: Türkiye İzmir gibi olabilir

Kendisini tiyatro insanı olarak tanımlayan Orçun Masatçı, 1997 yılından beri tiyatroyla yaşıyor. Onlarca şehir gezmesine rağmen kendini İzmir'e ait hisseden Masatçı, yazılarında da İzmir gibi olmayı anlatıyor. Şu anda da İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda görev yapan Orçun Masatçı'yı yakından tanıyalım. 

Her hafta İzgazete’de yazıyorsunuz. Yazılarınızın İzmir’den, sanattan beslendiğini hissediyoruz. Peki siz nelerden besleniyorsunuz? 

Hiç düşünmemiştim bunu. İzmir’den ve buradaki insanlardan, insanların burada birbirlerine karşı olan davranışlarından besleniyorum.  

Bir yazınızda “İzmir gibi olmak” diye bir tabir kullanmışsınız. İzmirli değil de İzmir gibi olmak ne demek? 

Dünyada her yerden her yere göç olabilir. Özellikle yurt içi göçü çok fazla alan yerlerden biri İzmir. Mesela bir Karslı İstanbul’a ya da Ankara’ya göçtüğünde Karslı kimliğini koruyor. İzmir’e gelen insan İzmir’e benzemeye başlıyor, İzmir gibi oluyor. Burada yaşamaya başladığından itibaren bir müddet sonra İzmir’e benziyor. İzmir’in kendine özgü nezaketini, naifliğini, o hayata yavaş yaklaşan üslubunu benimsiyor. Gerginliği azalıyor, hayata daha yardımsever ve pozitif bakıyor. Kent sizi eğitiyor ve kendine benzetiyor. 

“Düşündüğümüz her şeyi konuşabilsek ve sonunda yine sarılabilsek.” demişsiniz bir röportajınızda. En çok neleri konuşmak istersiniz? 

Çok şey konuşmak isterim ama konuşamadığım için bu cümleyi kurdum. Her şeyi eleştirebilsek, konuşulan meseleler cezaevi ya da toplumda ifşa olarak dönmese, birbirimizi anlayıp dinleyip, bölünmeden konuşabilsek sarılabilsek... Her şeyi konuşup birbirimizi incitmeden kırmadan oradan ayrılabilmeliyiz. 

İzmirli tiyatro gruplarının oyunlarının camiada daha geniş bir yer alabilmeleri için neler yapmaları gerekiyor? Burada seyirciye ve tiyatro gruplarına ne gibi görevler düşüyor? 

Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki İzmir’in tiyatro konusunda İstanbul’dan aşağı kalır yanı yok. Hatta nitelik olarak çok daha iyi oyunlar çıkıyor. İzmirliler öncelikle kendi çocuklarına, evlatlarına sahip çıkıp onları daha çok izleyebilirler diye düşünüyorum. İzmir’deki tiyatrolar harika işler yapıyorlar. Burada kendi sahnesi olan ve harika işler yapan en az on grup var. İzmir’i hem ülke içinde hem yurt dışında başarıyla temsil eden gruplar mevcut. İzmirli tiyatrolar çok çaba harcıyor, İzmirli izleyicilerden de ilgi bekliyoruz. Sözlerim de sitem olarak algılanmasın. İzmir seyircisi tiyatroyu çok seviyor. Sadece tiyatro seyircisi olmak isteyip sadece ünlülerin bulunduğu oyunlara değil tiyatro topluluklarına da şans versinler. Pişman olmayacaklardır.  

Öyküden Kovulanlar adlı kitabınızda her öykünün figüranı olarak kaldığınızı söylemişsiniz. Figüranlık zamanlarınız ve büyürken edilen kavgalar size neler kattı? Şu an kendinizi nasıl bir rolde hissediyorsunuz? 

Her öykünün figüranı, kendi öykümüzün başrolüyüz. Sizin öykünüzde şu an bir yardımcı oyuncuyum. Hayat hikayenizde bir parçayım. Siz de benim hayatımda böylesiniz. Tüm insanlar için geçerli. Bu cümleye kötümser bakmamak gerek. Başkalarının hayatında iyi karakterli ve iyi etkiler bırakmış figüranlar olabilirsek ne mutlu bize. Büyürken, yaşarken hep buna dikkat etmeye çalışıyorum. Kendi hayatımda da başrolümü oynarken iyi bir adam olmaya çalışıyorum. Belki birileri için kötü bir adam da olmuşumdur fark etmeksizin. Umarım hayatımızın sonuna geldiğimizde ve dönüp kendimize baktığımızda en aza indirgemiş ve çoğunluk olarak iyi insan olmanın tarafında bir hayat geçirmişizdir.  

“Kent ortak akıl olursa kolektif bir üretim ortaya çıkabilir.” Kolektif üretimin sonucunda neler bekler şehri? 

Tunç (Soyer) Başkan’ı, geçtiğimiz senelerde görev almış olan Sema (Pekdaş) Başkan’ı çok seviyorum. Gerek bakış açıları gerek nezaketleri gerek yarattıkları heyecan... Sevdiğim siyasetçilerden. Onlarla beraber çalıştığım için de bu yaklaşımımı taraflı görenler olabiliyor. Bugün Sema Pekdaş için hala aynı düşüncelerim geçerli, yarın Tunç Soyer için de çok daha fazlasını söyleyebilecek durumdayım. Hata yapmaz mı? Yapabilir... Herkesin düşüncesini almaya çalışan ve kolektif üretime önem veren bir başkan. "Ben yaptım oldu" demektense beraber yapmayı önemsiyor. Bu iyi niyete ve naifliğe destek olunmalı diye düşünüyorum. O yüzden hep yazılarımda da belirtiyorum İzmir gibi olmak tüm ülkeyi etkileyebilecek güzellikte bir şey.  

Babanızın işi sebebiyle çokça şehir gezmişsiniz. Tüm bu yollar size neler kattı? 

Babam voleybol antrenörüydü ve ilkokulu beş ayrı, ortaokulu üç ayrı okulda okudum. Sadece lise hayatım tek bir kentte geçti. Bu yüzden çocukluğumda en uzun yaşadığım şehir İzmir’di. O yüzden kendimi buraya ait hissetmem de çok normal. Hiç ortaokul ve ilkokul arkadaşım yok. Hayal meyal hatıralı bir dönem benim için. Köyde de okudum, İstanbul’da güzel bir kolejde de. Her yerden beslendiğim için hayata da daha pozitif bakıyorum.

Beşiktaş aşkınız nasıl başladı? 

Ailede ben ve kardeşim dışında Beşiktaşlı kimse olmadığından nasıl başladı, ne zaman başladı tam olarak bilemiyorum. Herkese nasip olmaz ama bize nasip oldu diyelim :)

 

Kapak Fotoğrafı: Yunus Kara