18 Mar 2020
Kardelen Uysal

Şirin Pancaroğlu: Müziğin içinde bir turist gibi gezmek beni rahatlatıyor

Şirin Pancaroğlu, Washington Post Gazetesi tarafından uluslararası ölçekte büyük bir yetenek olarak nitelendirilen çok değerli bir arpist. Pek çok albümü olan sanatçı aynı zamanda Arp Sanatı Derneği'nin de kurucusu. Stevie Wonder gibi sanatçılarla aynı sahneyi paylaşan Pancaroğlu, küçük yaşta ailesinden ayrılarak müzik eğitimine başlıyor. İstanbul’da başladığı müzik eğitimini Cenevre Konservatuvarı’nda sürdürüyor ve Indiana Üniversitesi Müzik Fakültesi’nde yüksek lisans derecesiyle tamamlıyor. Dünyanın pek çok yerinde konserler veren sanatçı önemli festivallerde de yer alıyor. Uluslararası bir başarı kazanan buna rağmen inanılmaz mütevazı ve zarif kalabilen Şirin Pancaroğlu'yla sanat aracılığıyla sorunları nasıl aştığını, arpı günlük hayatın içine sokarken yaşadığı deneyimleri, Arp Sanatı Derneği'ni, küçük yaşta aileden ayrılmanın kazandırdıklarını ve kaybettirdiklerini konuştuk.

Şirin Pancaroğlu gülümseyerek poz veriyor. Arkasında havuz ve iki katlı evler var. Fotoğraf: Nazım Kahramantürk

“Bazen hayatınızın birçok alanında halledemediğiniz sorunları, müzikte halledebiliyorsunuz, oraya kanalize edebiliyorsunuz” diyorsunuz bir röportajınızda. Sanat aracılığıyla sorunlar nasıl çözülebilir? Bu topluma da uyarlanabilir mi?

Sanat başlı başına bir şifa kaynağı, bu yüzden de çok iyi bir uygulama alanı. Siz sanat yaparken çok sıkıntı çekseniz de nihai dinleyiciler üzerinde oldukça olumlu bir etkiniz oluyor. Sanat yaparken kendinizi yaşadığınız zorluklardan soyutlamış oluyorsunuz, bu sizin için de şifa kaynağı oluyor. Müzik oldukça terapötik bir şey.

Arpı çalanla arp arasında direkt bir ilişki var. İnsanın direkt kendi teniyle çaldığı bir enstrüman. Bu durum, diğer enstrümanlardan farklı olarak beden ile enstrüman arasında nasıl bir ilişki kurulmasını sağlıyor?

Arp büyük bir müzik aleti, siz oturuyorsunuz ve arpı kucağınıza alıyorsunuz. Dizlerinize, kalbinizin üzerine, omuzlarınıza temas ediyor. Aslında bir uzantınız gibi oluyor, sarılmış gibi oluyorsunuz arpa. Dolayısıyla vücuda epey bir titreşim yayılmış oluyor. Arpın tellerine parmaklara herhangi bir şey takmadan dokunuyorsunuz, doğrudan temas ediyorsunuz. Parmaklarınızı açıp kapayarak çalıyorsunuz, o da bizim en temel el hareketimiz. Bu da çok temel bir motor beceri. Arpların farklı ebatları var ancak genel olarak teli çekerek çalma özelliği tüm arplarda mevcut. Bazı arplarda da aşağıda yedi tane pedal olabiliyor. Pedalların her birinin üç ayrı kademesi oluyor. Bu pedalları da kullanmaya başladığınız zaman alt ve üst beden koordinasyonu gerekiyor; hem vücut hem koordinasyon çalışıyor. Bir yandan da jimnastik aleti gibi.

Avrupa’da eğitim görürken ve kendinize has bir üslup edinmeye uğraşırken problemli bir arpçı olduğunuza inandırıldınız ve bir asistan sayesinde özgüveninizi korudunuz. Geleneğin dışında kalan yaklaşımların merak edilmesi ve deneysellik hoş karşılanmıyordu. Şu anda durum nedir?

Bizde usta çırak ilişkisi vardır. Eğitimler teke tek yapılır, başka türlü bir müzik aletini kavramak, öğrenmek mümkün olmuyor. Orada da öğretmen ve öğrenci arasında bir uyum söz konusu. Her zaman mükemmel bir uyum olmayabilir. Benim bir dönem az da olsa sıkıntılarım oldu, eğitmenime benzemediğim, onun gibi olmadığım için. Ancak eğitmenimin asistanı beni kucaklamıştı. O yaşlarda bir sürü fedakarlıklarda bulunarak eğitim alıyorsunuz, mesela okul gezisine gitmiyorsunuz, kayak yapmıyorsunuz. Aileden de feragat ediyorsunuz. O dönemlerde bana katkıda bulunan herkes güzergahımda çok önemli kişiler olarak zihnimde mimlendi.

Klasik müzik biraz muhafazakardır ancak bu değişmek zorunda. Klasik müzik konserlerinde yaş ortalaması çok yüksek. Yarın bir gün, o insanlar artık burada olmadıklarında müzisyenler kime çalacak? Yeni estetikler ve bugüne dair söylemler için ciddi baskı var. Camia bunu hissediyor ancak ne kadar altından kalkılabiliyor bilmiyorum. Herkesin kendi mizacıyla da ilgili bu.

Arpın dünyevi bir çalgı olduğunu düşünerek süpermarketlerde, cenazelerde, nikahta hatta sahnede Stevie Wonder ile çaldınız. Arpı günlük yaşamın içine sokarken nasıl deneyimler yaşadınız? Algı değişti mi?

Bahsettiğiniz deneyimler öğrencilik yıllarımdan sonra olmuştu. O zamanlar farklı alanlarda çalışmak zorundaydım. Yeni açılan bir marketin et reyonunda çalarken aynı hafta Kennedy Center’da solist olarak yer alıyordum. Biz neredeyiz, nerede duruyoruz? Müzik ne kadar hayatın içinde, ne kadar dışında? Konsere gittiğinizde bir konserve kutusu içinde gibisiniz, sahnede ulaşılmaz olduğunu düşündüğünüz biri var. Ancak kilisedeki bir düğünde, gelin babasıyla yürürken koridorda, o duruma uygun bir müzik yapmak gerekiyordu. Bir sürü beceri kazanmam gerekti, o dönemlerde. Müziğin fildişi kulesindeki halini ve dünyevi dünyadaki halini bilmek bana çok şey öğretti. Sahnedeki insanın ulaşılmaz, sorunsuz, mükemmel, deha görüntüsünden hiç hoşlanmıyorum. Aslında hiç kimse, hiç bir şey mükemmel değil. 

 

Dünyada şu an gelinen noktada müziğe teknoloji üzerinden çok rahatlıkla ulaşılıyor. Müzik kulağımızın dışında değil içinde de artık. Canlı müzik deneyimi hala çok kıymetli. Bu deneyim hiçbir teknoloji yakalayamaz. Eşsiz bir deneyim var orada icara edilen. Buna tanıklık etmek, yaradılış anına şahit olmak artık eskisinden de özel ve kıymetli. Bu alanları çok iyi kullanmak gerektiğini düşünüyorum. Çok muhteşem bir paylaşım alanı bu. Dinleyicinin de müziğe etkisi var. Bazen inanılmaz bir seyirci kitlesi görüp inanılmaz çalabiliyorsunuz.

Bilkent Senfoni Orkestrası ile Şirin Pancaroğlu konser veriyor.

13 yaşındayken müzik eğitimi için ailenizden ayrı düştünüz. Çocukluğunuzdan ödün vermek zorunda kaldınız. Bu kadar küçük bir yaşta tek başınıza hareket etmek size neler kattı ve sizden neler aldı?

Tabii çok kolay olmadı. Hem ülke hem kültür değiştirdim hem de ailemle arama çok uzak bir mesafe girdi. Ailemle aramızda on beş bin kilometre vardı ve o zamanlar direkt iletişim kurabileceğiniz bir telefon hattı da yoktu, santrale kayıt olmanız gerekiyordu konuşabilmek için. Ailem de o sırada Endonezya’daydı. Mesafeler üzerimde oldukça etkileyici oldu. Ailenin oluşturduğu destek sisteminin dışında yaşamaya başladım. Düştüğünüzde sizi tutacak bir ağ yok, düşünce düşüyorsunuz. Bu da çabuk olgunlaşmayı, büyümeyi gerektirdi.

 

Ergenlikte çoğunlukla “Ben senden farklıyım, senden ayrı olmak istiyorum" krizi yaşanır. Bu süreci ailenizle geçirmediğinizde tam olarak bir ergenlik de yaşamamış oluyorsunuz. Bu insanı çok olgunlaştıran bir süreç oluyor. Bu sorunları yaşamadığınızda da enerjiniz çok yüksek oluyor. Başka bir sistemin ve başka dinamiklerin içinde yaşadığınızda zihinsel bir enerjiye sahip oluyorsunuz. Diğer taraftan bir ergenlik ayrışması yaşamadığınızda ergenliği daha ileriki yaşlarda yaşıyorsunuz. Bundan sadece ben değil ebeveynlerim de etkilendi. Otuz yaşındayken yetişkin olduğumu kanıtlamam ve onların da kabul etmesi gerekti. Bağımsızlığımı çabuk kazanmıştım, meraklarım doğrultusunda kendimi hızlıca geliştirebilmiştim ancak bir yandan sahipsizlik hissi de yaşamıştım. Bu yüzden otokontrol mekanizmam aşırı gelişti. 

12 adet albüm yayınladınız. Hamamda da çaldınız tangoya da yöneldiniz. Ayrıca üç farklı arp çalıyorsunuz. Arpı içerisine soktuğunuz alanları nasıl bu kadar başarılı bir şekilde belirliyorsunuz?

12 albüm dışında İsrail ve İran versiyonuyla yayınlanan albümlerim var. Bu başarı mı bilmiyorum ama meraktan kaynaklanan bir durum. Örneğin hamamı çok severim ve kalburüstü hamamlarda çalınan müziklerin kötü olduğunu fark ettim. Hep orada güzel bir şey dinlemeyi hayal ederken beni hamamdan aradılar. Karşınıza çıkan şeylerin arkasını görmek, derine inmek gerekebiliyor. Müzik benim için tek bir alanla, mekanla, şekille sınırlı değil. Ayrıca hamam bir fotoğrafla mı ya da kendine albüm yaptırmış bir hamam olarak mı tanınacaktı? Oraya bir yüz, bir cephe vermiş oluyorsunuz. Müziğin inanılmaz bir değer katma özelliği, kendi sirkülasyon alanı, temsili bir görevi var. Müzik bir sürü şeye araç ve yüz olabiliyor, bu da çok neşeli bir şey.

 

Daimi olarak müziğin içinde bir turist gibi gezmek beni çok rahatlatıyor, çok ciddileşmek bana göre değil. İnsanlara yansıyan tarafının soğuk ve ciddi olmasını istemem. Daha yumuşak temas noktaları daha güzel.

Müziğin gelenek içinde yenilikler aramak için müthiş bir zemin olduğuna vurgu yapıyorsunuz. Aynı zamanda müziğin melez bir yapıda olduğuna inanıyorsunuz. Bir kültürün müzik zemini, nasıl daha uzaklardaki müziklere, kendi zemininden de beslenerek ulaşıyor?

Türkiye müzik açısından çok zengin bir memleket. Mutfağımız gibi müziğimiz de çok zengin. Geçmişten bize gelenler çok katmanlı bir miras. Türk müziğine dokunduğunuzda büyük bir çatı altında köyden çıkan müziği de sarayda yapılan müziği de görüyorsunuz. Osmanlı döneminde sarayda İran’dan, Hindistan’dan, Orta Asya’dan, Avrupa’dan müzisyenler çalışıyor. Hepsi himaye ediliyor. Osmanlı müziği dediğimiz müzik yayıldığı tüm coğrafyaların müziklerinin bir sentezi. İran müziğinin lezzeti Osmanlı müziğinin içinde küçük bir başlık. Pratikler açısından da sağa sola el vermeniz bu yüzden çok kolay. Caz mesela pratiktir; evrensel bir dili vardır ve kodları da çok evrenseldir. Osmanlı müziğinde de böyle bir pratiklik var. Büyük baktığınızda müthiş bir şey. Türkiye bunlardan git gide uzaklaşmış. Kendi içimizde olan müzikleri etiketleyerek birbirinden ayırmışlar. TRT bunu çok yapmış müziği etiketleyerek müzik türlerini ayrıştırmış ve insanlar bu kategorilerin içinde kalmış. Osmanlı’da olan ortak potada müziği eritme durumu Cumhuriyet tarihinin içinde kaybettiğimiz bir şey. Bir yandan da müzik enstrümanları ideolojileştirilmiş. Bugünkü müzik üretimimiz bu tip manipülasyonlardan dolayı çok zayıf.

Aynı zamanda geçmişe dair bir enstrümanı elinize alıp bugünden geçmişe bakıyorsunuz ve yeni bir müzik doğuyor bu bakışla. En çok hangi enstrümanlarda bunu hissettiniz?

Seslerin bir araya gelip bir ahenk yarattıkları bir evrenin parçasıyız. Kökenleri avlanmak kadar eski olan bir enstrüman çalıyorum. Bu çok uzun bir yol. Bu yolun içerisinde bir noktada ben de varım. Arpın çok eski, çok kadim olması bana her zaman ilham veriyor. Arp, çok farklı yerlerde sakil olmadan durabiliyor.

 

Bazı enstrümanları dinlediğinizde arkeolojik bir ses gibi geliyor. Sörpan adlı bir nefesli çalgı var, boynuzdan yapılıyor ve yılan gibi kıvrılan bir yapısı var. Pan flütte de bağrı açık bir ses var. Mitolojik enstrümanların bir kısmı yok olmuş gitmiş.

Şirin Pancaroğlu kırmızı bir elbise giymiş. Boynunda inci bir kolye var, arp çalıyor.

“Kültür politikaları yaratıcılığı desteklemiyor. Klasik müzik icracılarının ortaya çıkması adına yan sektörler eksik” diyorsunuz. Kültür polikalarının izlemesi gereken yollar nelerdir?

Bir kültür politikasına sahip değiliz. Kültür politikasını oluşturmak için kültüre müdahale edebilecek bütün unsurlardan arınmak gerekiyor. Kültür politikamızın olmamasının nedeni sanatı başka emellere alet etme isteği. Kültür için düşünülebilecek en güzel alanlar okullar. Bu konuda çalışırsak arkası gelir zaten. Toplumun yetişkin ve tüketim alışkanlıkları oluşmuş insanların durumları ilgi alanıma girmiyor çünkü kalıplaşmış görüşler söz konusu. Kültür buralarda kodlaşarak yerleşmiş. Bir kültür politikası oluşturmak için önce okullara bakmak gerek. Vatanımız neresi, vatanımızda neler olmasını istiyoruz? Bunu düşünmek gerek. Ne ekmek ve ne almak istiyoruz? Bunun olmaması çok sıkıntı yaratıyor; bu konu insanları çok birleştirebilecek bir konuyken çok ayrıştırıcı oluyor. Müzik çok etkili; çok ayrıştırıcı da birleştirici de olabiliyor. Daha büyük paydalarda buluşabiliriz. Bunun için tohumları, toprağı, filizi düşünmek gerekiyor. Henüz orada değiliz.

2007 senesinde kurduğunuz Arp Sanatı Derneği hedeflerine ulaştı mı? Şu an ne durumdasınız?

14. yıla doğru gidiyoruz. Kapının açık kalması bile mucizevi geliyor. Güçlenerek gittik, badireler atlattık. İşin sosyal sorumluluk boyutu çok daha önemli. Son sekiz ay içerisinde ne tür bir işlevimiz olduğunu daha iyi idrak ettik. Arpla teması olsun olmasın el ele vererek bir şeyler yapabiliyoruz. Sadece kendi görüşümüzü empoze etmek üzere değil memlekete faydalı olabilecek çalışmaları görünür kılmaya çalışıyoruz.  

 

Geçen sene bir çalıştay düzenledik. Örgün öğretimde müzik eğitimi ve genel olarak müzik kurumlarımızdaki sorunları masaya yatırdık ve yirmi sayfalık bir rapor ortaya çıkardık. Sorun tespiti ve çözümlerini bir araya getirdik bu çalışmayla. Bunların yüzde biri bile hayata geçse müthiş mutlu olurum çünkü hiçbir şeyi değiştiremeyeceğimizi düşünüyoruz ya aslında öyle değil. Herkes fark yaratıyor, herkesin varoluş nedeninin çok büyük bir kıymeti var evrende. Çalışarak, konuşarak, katılarak varolmalıyız; kavga ederek değil. Bu ay organizasyon şeması ve bir işletim modelini oturtmak üzerine çalışıyoruz daha etkin olabilmek ve daha fazla proje yapabilmek adına.

 

Uluslararası bir yayın projemiz var. Türk kültüründen beslenmiş unsurları taşıyan arp eserlerinin yurt dışına nota yayınını yapıyoruz edisyon şeklinde. İngiltere’de yayınlanıyor bunlar. Müzisyenler bu eserleri satın alıp notları okuyup o müziği icra edebiliyorlar.

 

Yerelde müzik eğitimi ilgili sorunları daha görünür kılmak için sanal ortamı daha fazla kullanacağız. Küçük videolar çekerek farkındalığı artırmaya çalışacağız. Türkiye’nin kıvrandığını görüyoruz, muzdarip olduğumuz konularda çözüm aranıyor. Yaptıklarımız boşa gitmeyecek.

 

İstanbul’da ayda bir kez cumartesi günleri arplı müzik sohbetleri gerçekleştiriyoruz. Her seferinde genç bir arpist eşliğinde bir konuşmacıyı ağırlıyor ve sohbet ediyoruz. İnsanların naif ama etkili etkinliklere ihtiyaçları var. Bunun için medeni paylaşımlar yapabileceğimiz alanlara ihtiyacımız var.

 

İzmir’de benim için en önemli konu, bu dernek için bir irtibat bürosu ya da küçük bir alan tahsis etmek. Resmi kurumlar nezdinde arayış içerisindeyim.

Şirin Pancaroğlu'nun web sitesini ziyaret edebilir, YouTube ve Spotify üzerinden kendisini dinleyebilirsiniz. 

 

Not: Fotoğraflar görme engelli okuyucularımız için betimlenmiştir. Görsellerin altında bulunan yazılar bu amaca hizmet etmektedir.