02 Ara 2019
Kardelen Uysal

Tilki Sanat'ın Kurucusu Çağatay Olgun: Bir yapıt oluştuğu bağlamda kıymetlidir

Tilki Sanat hem sanatçıya hem sanatseverlere alan açan, özgürlük alanları yaratan disiplinlerarası bir sanat alanı. Burada oda tiyatrosu izleyebilir, sanat okuryazarlığı, sinema atölyelerine katılabilir, sanat eserinin üretim sürecine şahit olabilirsiniz.
 
Tilki Sanat’ın kurucusu çağdaş sanat uzmanı Çağatay Olgun’la Alsancak’taki mekanlarında görüşüp sanata çok yönlü bakış açıları geliştirme yolunda kişilere yol gösteren bu yerin kuruluş hikayesini, sanatçıya ve sanatseverlere sunduklarını, güncel sanat piyasasındaki eksiklikleri ve gelecek projeleri konuştuk.

Tilki Sanat’ın kuruluş hikayesinden bahseder misin?

Pamukkale Üniversitesi’nde doktora yapıyorum. Klasik sanat tarihi anlatısı, klasik, kategorileşmiş bir sanat anlayışını içeriyor. Akademiden çok sıkıldım. Çağdaş sanat, güncel sanat çok farklı bir noktada. Avangart bir sanat yazımı üzerine kafa yoruyorum bir süredir. Bu akademide pek mümkün olmadı. Orada Türk islam ekolünün hakimiyeti var. Kendi mekanımı açıp kendi derdimi kendim anlatmak istedim. Projenin çıkış noktası buydu.

 

Kendimizi disiplinlerarası sanat alanı olarak tanımlıyoruz. Sanat artık kabına sığmıyor, malzemeyi aştı. Malzeme yerine kavram üzerine kafa yorulduğunda işin içine felsefe, edebiyat, müzik giriyor. Tek bir disiplini öğrenmiş sanatçı teknik tekrarlara düşüyor, o yüzden sanatçının disiplinler arası olmasını çok önemsiyoruz. Farklı disiplinlerin kavramlarını, tekniklerini, dertlerini öğrenmiş bir sanatçının bunu tuvaline taşıması çok farklı oluyor. Biçimleri zorlayabiliyor o kişiler, içerik açısından da özgürlük sağlıyor kişiye. Yazılım teknolojileri üzerine bir sergi açmayı planlıyoruz mesela. Gündelik hayatımıza etki eden tüm nesnelerin sanat eseri olabileceğini düşünüyoruz.

Derdin ne peki?

Gruplara dayanan, endüstriyel pazarlamaya dayanan o anlatı kısmından bıktım. Sanatın bir başka ruhu var, bir başka derdi var. Sanat her şeyden önce bir problem hatta çok boyutlu bir problem. Bunu akademideki Rönesans’ı anlayabildiğimiz şekliyle Duchamp’ı, Kandinsky'i anlayamıyoruz. Ben bunları anlamak üzere, farklı deneyimleri içinde barındıran bir mekan kurmak istedim. Sanatın birçok bağlamı var ancak akademi bunları beğenmiyor. Doğru bir anlatım yapamayacağım bir yerde olmaktansa Tilki’de kendi anlatım alanımı yarattım.

 

Endüstriyel galeriler sanatçıların heyecanlarını metalaştırıp pazarlıyorlar. Bir duvarı beş yüz liraya kiralıyorlar mesela.

Tilki Sanat'ın kurucusu kendisini dinleyenlere konuşma yapıyor.

Tilki Sanat’ta oda tiyatrosu, atölyeler, ortak çalışma alanı var. Burası kimler için uygun bir alan? Sanatçılara ve sanatseverlere neler sunuyor?

Her şeyden önce deneyim sunuyor. Ayşe Önel ile açtığımız ilk sergide çok hoş bir anekdot vardı. Heykelleri konumlandırırken insanların onlarla temas kurmalarını istedik. Tavuk ayaklarından, yumurta kabuklarından oluşan heykeller de vardı. İnsanlar tavuk ayaklarına dokunsun, heykel olarak sergide yer alan böceklerin kokusunu alsın istedik.

Amacın sanatın ulaşılabilir olması mıydı?

Tabii ki. Endüstriyel galeri anlayışında sanat eserinin önüne hemen kırmızı bir kurdela, güzel ışıklar vs. konulur. Bir yapıt oluştuğu bağlamda kıymetlidir. Eseri müzeye aldığınızda, galeriye getirdiğinizde en fazla hakkında birkaç teknik detay yazabilirsiniz. İzleyicisi açısından da bu problem.

Sergilerde duyular aracılığıyla insanların sanat deneyimlerini zenginleştirmek gibi bir amaç mı var?

Evet tabii, bu yeni bir izleme deneyimi. O böceğe dokunmalı, o tavuk ayağının belki izleyicinin kolunu çizmeli. Buna rağmen sergiyi gezen insanlar en güvenli alanlarda gezdiler, duvarların diplerine yakın yerden yürüdüler. O noktada Ayşe Önel’in fotoğraflarını, günlüklerini yayınladık. Serginin en sonuna koyduk bunları da. Gelenler gidip o fotoğraflara baktılar, günlükleri okudular ve bu sefer sanat eserlerine dokunarak gezmeye başladılar.

Görselde bir sergi fotoğrafı var. Sergiyi gezen insanlar arasında beyaz bir insan bedeni heykelinin üzerinde böcekler var.

Günlükte ne yazıyordu? Ne sağladı bunu?

Günlük “Kokuşmuştu” diye başlıyordu. Ayşe’nin bunu yazdığı yerde de bir çuval dolusu hamam böceği ve tavuk ayağı vardı. Ayşe’nin kendi travmatik süreçlerini aktardığı, yansıttığı bir koleksiyondu sergi. Metinler de bunun üzerineydi.

 

Bana kalırsa yapıt işin en son noktası. Sanatçının üretim süreçlerini çok önemsiyorum. Bana kalırsa sanatçı kimliğini teşhir edebileceğimiz en önemli nokta üretim sürecidir.

Üretim süreciyle yapıtı yan yana getirmeyi istiyorsun anladığım kadarıyla.

Kesinlikle öyle. Buluntu adlı sergimizi de bu yüzden seçtik aslında. Buluntu malzeme kendi oluş sürecini içinde taşır. Bir nesneyi alıp sanat eseri olarak önerdiğimizde o nesnenin tüm oluşum süreci de kendi içinde taşınıyordur zaten. Buluntu’da hiçbir sanat eseri açıklaması yazmadık, sanatçı metinlerini kullanmadık. Sadece bir sergi metni vardı. İnsanların sanat eserleri üzerinden kendi oluş süreçlerini deneyimlemelerini istedik. Oldukça da olumlu geri dönüşler aldık.

Tilki Sanat’ın tüm sanatçılara kapısı açık mı?

Daha avangart çizgide duran, kavram tartışan bir yaklaşım arıyoruz. Farklı disiplinleri bir araya getiren sanatçıları arıyoruz. Altyapısını oturtmuş, kavramını güçlü bir şekilde savunan sanatçılara yer vermek istiyoruz. Bizim asla bizim sanatçımız dediğimiz bir gruptan ibaret olmayacağız. Müşterek bir çizgide buluştuğumuz sürece kapımız herkese açık.

 

Sanatı zaten küçük harflerle yazmak istiyoruz. Sanat zaten sokakta oluşuyor. Sanatı müzelere, galerilere kaçırmanın, saklamanın, yukarılara ulaşılamayacak yerlere çıkarmanın bir anlamı yok. Yüksek lisans yaparken Cumhuriyet Dönemi Türk resminde resim eleştirisi konusuna çalışmıştım. Doktoramda ise Milli Saraylar Müzesi’nin koleksiyonuna girip baktım. Yaklaşık on iki bin eser olduğu söyleniyor. Bin tanesi var ya da yok şu an. Türkiye’de bir de işin bu boyutu var; kaçırma, saklama, alıp yok etme, çalma… Sanat piyasası da buna çanak tutuyor. Çok büyük küratörler, çok büyük isimler, sanatçılar kaybolan eserlerin kaçıranları konumundalar. Sanatı bu kadar yüceleştirirsek yüce algısının üzerinden bir kâr döngüsünün olması da kaçınılmaz. Sanatla birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz, ona uzaktan bakmamalıyız.

İzmir’de sanat okuryazarlığı atölyeleri düzenliyorsunuz. Ne tip eksiklikleri kapamayı düşünüyorsunuz?

Geçen sene Hoca Ali Rıza sergisini geziyordum. Güzel giyinmiş bir çift bir tablonun önüne geçip tablonun içerisinde yer alan bir figürün bir buçuk kat büyütülmesi gerektiğini söyledi büyük bir ciddiyetle. Sanat okuryazarlığından anladığımız bu kadar; kendi hayal ettiklerimizi sanat eserinin içinde görme isteğinden oluşuyor. Bu konuda atölyeler düzenliyor, söyleşiler yapıyoruz, T-talks düzenliyoruz.

Sanat okur yazarlığı ile ilgili çalışmalarınızda nasıl bir yöntem izliyorsunuz?

İçgüdüsel retinal beğeniye indirgenmiş bir güzellikten ötesine bakıyoruz, sanatı küçük harflerle yazıyoruz ve yüce bir yere taşımıyoruz. Her şeyden insanların önce bir nesneyi sanat nesnesi olarak kabul etmesini istiyoruz. Sanat okuryazarlığı dediğinizde biçimsel ve içerik tanımlamalardan bir yapıtı fiyatlandırmaya kadar giden bir süreçtir normalde. Aynı zamanda sanat danışmanlığı da yapıyoruz. Sanatçıya ne kadar özgür olduğunu ikna etmekle ilgili bir süreci kapsıyor, küratöryel destek veriyoruz, eserlerini bir yerlere taşıyoruz.

Gelecekteki atölyelerden, sergilerden bahseder misin?

Çağdaş sanat okumaları üzerine bir atölye açacağız. Sanat okuryazarlığının ikinci kuruna başlayacağız. Sinema atölyelerimiz mevcut. Edebiyat üzerine kafa yormak istiyoruz, edebiyat çalışma grubu oluşturmayı tasarlıyoruz. Fanzin Aparmanı’yla çalışıyoruz.

 

Ocak ayından sonra bir oyun daha ekleme ihtimalimiz var. Biraz daha varoluşsal temalı, rahatsız edici bir oyun çıkarmak istiyoruz. Pelin Timuçin ve Nazlı Çelik’in kişisel sergilerini açacağız, ikisi de çok başarılı sanatçılar.

 

Çalıştaylar oluşturarak düzenli toplantılar düzenlemek istiyoruz. Sanat tarihçileri, sanat yazarları ile toplanıp sorunları ve çözümlerini konuşmak istiyoruz. Hedeflediğimiz şey sanat yazımı ve sergilemesi konularını tartışmak, eksiklikleri bulmak, bir tavır geliştirmek, sinerji oluşturmak.

 

Halihazırda oynanan oyunumuzda da nikah masasında bir kadın ve erkek modern dünyanın üzerimizde yarattığı deformasyonu sorgulamalarını anlatıyor. Her cumartesi günü 20.30’da oynanıyor bu oyun.

Görselde bir grup insan tabloların önünde poz veriyor.

Tilki Sanat hakkında daha fazla bilgiyi aşağıda yer alan web sitesi ve sosyal medya hesaplarından alabilirsiniz.

Web sitesi

Instagram

 

Not: Fotoğraflar görme engelli okuyucularımız için betimlenmiştir. Görsellerin altında bulunan yazılar bu amaca hizmet etmektedir.