Tobav Başkanı Hale Gökalpsezer: Tobav yaşamın aydınlık yüzü
Tobav: Tiyatro, Opera, Bale Çalışanları Vakfı. Amacı sanatı sevdirmek ve yaygınlaştırmak olan Tobav, "SANATA EVET" mottosuyla, eğitim kursları, sergiler, ustalık sınıfları, dergi yayınları, yarışma, festival ve çalıştaylarla bulunduğu bölgede, kent kültürüne hizmet veriyor. Tobav Başkanı Hale Gökalpsezener ile Tobav'daki gelişmeleri ve kişisel projelerini konuştuk. Keyifli okumalar...
Hale Gökalpsezer masasında gülümseyerek poz veriyor.
Hale Gökalpsezer kimdir?
Kendimi anlatmak yaşamda en zorlandığım konudur. İnsan kendini anlatmamalı, ifade etmelidir diye düşünürüm. Yani iş yapmalı, düşünmeli, üretmeli, soluduğu havayı hak etmeli, bu bağlamda kendimi size sadece tanıtabilirim. Üç kuşak İzmirliyiz, aynı semtte doğup hala aynı köşe başında oturmanın hayatıma kattığı tatlarla yaşıyorum aile evinde. Çiçeğe böceğe ağaca hasret, çocuklara sevdalı, ülkesine ve şehrine aşık, Ata’sının izinde Cumhuriyet’e olan borcunu ödemeye çalışan bir kadın olarak, gönüllülüğe inanan, yaşamın mucizesinin "vermek" olduğunu nihayetinde keşfetmiş, bundan sonraki yaşamını iyi bir insan olmak için harcamayı dileyen, yaşadığı her şeyin mutlak estetik bir yanı olmasını isteyen, düş kurmayı seven, kendi masalları olan, dizesiz şiirler yazan, evrende bir toz taneciği; herkes gibi, bu dünyada misafir olduğunu bilen, açın halinden anlayan tarafta olmayı tercih edenlerden. Bir de toplumun taktığı etiketler var tabii ki... Onlardan bahsedersek; keyifli bir eğitim aldım, resim okudum. Çizmek, yaratmak; muhteşem bir duygu, bir refleks, bir yaşam biçimi... Bu yüzden kendimi hep çok şanslı hissetmişimdir. 2005 yılından bu yana yetenek sınavı ile kazandığım İZDOB'da sahne ressamı (Realizatör) olarak çalışıyorum. Bunun yanı sıra 10 yıldır "Hayal Atölyesi, Düşler Kumpanyası" isimli disiplinlerarası bir çocuk resim atölyem var. Halen Tobav'ın İzmir Şubesinde, tamamen gönüllülük esasıyla Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yapıyorum. Bir de anneyim. Oğlumla ortak bir ruh birliğinde yaşıyoruz. Bir sanatçı yetiştirmenin huzuru ile yaşıyorum. Şu anda Almanya'da piyano eğitimi alıyor. Şu anda içinde bulunduğum serüven tamamen anne olduktan sonraki kurguyla şekillendi diyebilirim. Bunlara yazın ve müzik tutkumu da ekleyebiliriz. Çocuklar için öykü, masal denemelerim, yarattığım karakterler var ve tüm bunları yaparken, hatta güne gözlerimi açtığım andan itibaren, fonda daima, ruhuma dokunan bir müzik hayatıma eşlik eder.
Hale Hanım, üç dönemdir başkanlığını üstlendiğiniz Tobav hakkında bizi bilgilendirebilir misiniz?
İşte bu konu en çok konuşmak istediğim, keyiflice uzun uzun sohbet edebileceğimiz bir konu çünkü Tobav'da öyle güzel şeyler oluyor ki, herkesin bunları bilmesi ve taktir edenlerin bu kurumu sahiplenmesi gerekir. Tobav’ın görünürlülüğ
Tobav: Tiyatro, Opera, Bale Çalışanları Vakfı... Merkezi Ankara'da 30 yıllık kesintisiz bir maziye sahip. Buradaki başarının sebebi tüm yönetim kurulunun gönüllülükle çalışması. Bu esasla kurulmuş ve en etkin şubesi İzmir. Bunu övünerek söylüyorum.
Amacı sanatı sevdirmek ve yaygınlaştırmak olan Tobav, "SANATA EVET" mottosuyla, eğitim kursları, sergiler, ustalık sınıfları, dergi yayınları, yarışma, festival ve çalıştaylarla yaşamın aydınlık yüzü olmuş, bulunduğu bölgede kent kültürüne hizmet vermiştir.
Meslek örgütü olarak Tobav, sahne ve müzik sanatları dalında emek veren sanatçıların sorunları ve sanat kurumlarının yapılandırılması çalışmalarında görüş bildirmesi istenen, bu sahadaki en önemli kurumlardan biridir. Geçmişte sadece kurum çalışanlarının üye olabildiği vakfımız artık gönüllü üyeleri de kabul etmektedir.
Hangi yaş gruplarına, sanatın hangi dallarında eğitim vermektesiniz?
Yaş skalamız çok renkli. En genç öğrencimiz 3,5 en yaşlı öğrencimiz 83 yaşında. Yani çocuğunuz sanata ilk adımlarını burada atıp sanatın istediği dalıyla yaşamın değer katabilir. Ancak Orff eğitimine özellikle değinmek istiyorum. Özellikle Tobav'da kendi içinde özgünleşen, akademik yapısıyla disiplinlerarası
İzmir'in Tobav'a yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İzmir Tobav büyüyor, her yıl görünürlülüğümüz biraz daha artıyor ancak ben bu soruyu daha farklı bir açıdan değerlendirmek istiyorum. Tobav demokratik kitle örgütü. Bu noktada irdelenmesi ve üzerinde en çok konuşulması gereken konu toplumda örgütlülüğün önemi. Çağdaş bir toplum örgütlü toplumdur. Ancak insanımızın yakın tarihimizde yaşanılan olaylar sebebiyle hafızasına kazınanlar, sivil toplum anlayışına çok zarar vermiştir. Vakıflar, dernekler, inisiyatifler tümü bireyin sosyal yaşamda kendini var etme biçimidir. Bileşen olma anlayışı ancak böyle gelişir ve halk egemenliği bu şekilde elinde tutar. Demokrasi kültürü bu bakış açısıyla gelişir. Kısaca katetmemiz gereken çok yol var. Kurtuluş Savaşı’nın nasıl kazanıldığını incelersek bileşen olmanın, örgütlü yaşamın önemini daha iyi kavrayabiliriz. O büyük resme baktıkça Atatürk'ün dehası önünde başınızın dönmemesi mümkün değil. Ne mutlu bize ki bir kılavuzumuz var. Aslında T.C için hayat çok kolay ancak bundan sonra kurulacak cümlelerde çok fazla " ama" var.
Hal böyle olunca, Tobav'ın üye sayısını arttırmakta zorluk çekiyoruz. İnsanlar açıkça şu cümleyi kuruyorlar size; "Ne işime yarayacak?" ya da arkasından Tobav "Bana ne verecek". Çoğuna Tobav'ın bir vakıf olarak faydalarını paylaşmak, etkinliklere katkı sağlamak, dezavantajlı çocukların, gençlerin sanat faaliyetlerinden yararlanmasını sağlamak yetmiyor. Mal varlığı olmayan bir vakıf olarak, üyelik ve bağışlarla hayatta kalmak giderek zorlaşıyor. Şairin dediği "Dünya çok güzel bölüşmek lazım" dizeleri hiçbir zaman anlaşılamayacak diye düşünmeye başladım. Kozmosun, makroda da, mikroda da genel felsefesinin iletişim kurmak ve vermek olduğu anlaşılmadıkça insanoğlu dünya da huzura kavuşamayacak sanırım. Ne konuşursak konuşalım şu noktaya bağlanıyoruz, bir kültür oluşturmak için toplumdaki fertlerin kişisel gelişimini tamamlayarak birey olabilmeleri çok önemli... İnsanları bu yönde beslemenin tek aracı da sanat. İşte bu yüzden "SANATA EVET"!
Yukarıda belirttiğiniz görevlerinizin dışında, farklı projeleriniz olduğunu biliyorum, ZİZİBİLEZİKLERİ ve #nunuçocukokutuyor
Elbette. Aslında hepsi birbirinden farklı. Benim için “Hayal Atölyesi Düşler Kumpanyası” adlı çocuk atölyemde, yol arkadaşlarımla yaptığım disiplinlerarası
Fotoğrafta Zeytin Kız kitabının kapağını görüyoruz.
Zeytine hak ettiği değer verildiğinde bu topraklarda ekonomik pek çok açmazın çözüleceği inancındayım. İnsanların para kazanmak için metrelerce yerin altına inmesine ya da verimli arazileri altın aramak için telef edilmesine gerek olmadığı bir coğrafya, Ege ve Marmara… Güneş enerjisi ve zeytini gücüyle, rüzgarın hiddetiyle her şey çözülebilir.
Zeytin ölümsüz bir ağaç, asla kurumaz, sadece bize, bilinçli insana ihtiyacı var. Gençleştirildiği sürece bereketini size sunar. Kültür zenginliği bereket ve şifa... Çekirdekleri bile yakıt olarak kullanılıyor ki dumanı atmosfere zararlı değil, düşünün. Her şeyi kullanılabiliyor. Çekirdeğinin içinde tohumunu barındıran bir kanal olduğundan boncuk haline dönüşebiliyor. Ben de Zeytin Perisi Zizi'nin bilezikleri olsun istedim ve büyük annemden bana kalan bir teknikle onlardan kendi boncuklarımı yaptım. Boncuklar hiçbir kimyasal işlemden geçmiyor, hiçbir koruyucuya maruz kalmıyor. En son sirke, limon ve deniz tuzuyla ovularak dezenfekte oluyor ve orijinal boncuklar ve doğal taşlarla bilezik halini alıyor. Her biri birbirinden farklı tasarlanıyor. Ben stresli olduğum her an kolumda onlara dokunuyorum. Şifa verdiğini hissediyorum. Çevremde erkek arkadaşlarım da çok severek takıyorlar.
Tahta masanın üstünde zeytin çekirdeğinden yapılmış iki bilezik ve zeytin dalı var.
Bir de NUNU var kızılgerdan kuşu; çevik, atak, küçücük ama müthiş bir mücadele gücünün simgesi... Kuş sevgimin bir yansıması... Aslında önce NUNU hayatımda beni çok zorlayan bir gereksinimden doğdu, bu tasarımları yaparken özel bir nedenim de vardı. Almanya'da piyano eğitimi alan bir oğlum var, Karlsruhe Devlet Konservat
Fotoğrafta NUNU karakterini görüyoruz.
Uzun yıllardır sanatla iç içesiniz. "Sanatsız kalan bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuş demektir" diyen Mustafa Kemal Atatürk'ün bu sözünden yola çıkarak ülkemizin geldiği durumu değerlendirir misiniz?
Güzel bir soruyla bitiriyoruz, bu eşsiz vecize, dizesiz bir şiir aslında... Mustafa Kemal böyle işte, her türlü karşınızda tüm mükemmelliğiyle. Hani der ya şair "Sevmek ne uzun kelime" diye... Altına yaz sayfalar dolusu...
Hayat damarlarınızdan biri koptuğunda diğeri yaşamınızı devam ettirmeye yetmez. Sonsuzluğa göç edersiniz. Böylesi bir tanımlama yapabilmek için ne büyük bir düşünür olmak gerekir. Sanat toplumda ortak bir yaşam kültürü oluşturur. Yaşamı estetize eder, birey olabilen fert, bu sayede iyi doğru ve güzelin peşine düşer... Sonuç?
Barış, refah, mutluluk...
Ülkemizin geldiği durum konusunda çok umutsuz değilim aslında... İnsan var olduğu sürece sanatta var olacak, baskıya, yanlışlara, haksızlıklara "hayır" demek sanatın doğal bir refleksidir. Yani sanat ve sanatçı siyasal erk'in başında hep bir ağrıdır. Yüzyıllardır tüm dünyada önce sanat ve sanatçı kıyıma uğrar ve ekonomik sıkıntılarda önce sanat kurumlarının bütçeleri kısıtlanır. Ülkemizde Cumhuriyetin en büyük mirası olan devlet destekli sanat kurumlarıyla ilgili pek çok sorun yaşıyoruz. Sanatın ekosisteminin giderek bozulması ile ilgili sorunlar var. Aynı zamanda eğitim kurumları olan bu yapılara büyük sermayedarların kar zarar mantığıyla yaklaşılması sorunlardan en büyüğü. Bu durum sanatçının yaşam alanını tehdit ediyor... Eğitim sistemindeki sürekli değişiklik özerk yapı gerektiren konservatuvar ve güzel sanatlar eğitimini oldukça olumsuz etkiliyor. Doğru ve Cumhuriyet reformlarına ters düşmeyecek reformların yapılması şart. Sanatın gerekliliğinin; yemek, içmek ve barınmak kadar gerekli bir ihtiyaç ve bir yaşam kültürü olduğunu benimseyen herkesin bu yapılanmaya sahip çıkacağına, doğru şekillendireceğine inanmak istiyorum.