08 Haz 2018
Otuzbeşlik

Yudum Akkuş - Ütopyolar ve Gerçeklikler

Ütopyalar ve var olan gerçekliklerin resme dönüşmüş hali Yudum Akkuş'un eserleri. Akkuş, Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Öğretmenliği'nden 2006'da mezun olmuş. İzmir'de çalışmalarına devam eden sanatçı kendi içsel mücadelelerini de resmediyor. Bu röportaj bir kadının başarılarını ve sanat dünyasını içermektedir, keyifli okumalar.

 

Kaynak: Yudum Akkuş

 

Eğitim sürecinizde yüksek lisans sizce niçin önemli? Yüksek Lisans yapmak size neler kattı? 

Yüksek lisans sürecim daha çok hocalarımın teşvikiyle başladı. Lisans eğitimimden farklı bir deneyim kazanmak istemiştim, o nedenle güzel sanatlar fakültesinde yüksek lisans yapmaya karar verdim. Dolayısıyla yeni bir fakülte, yeni mekân ve farklı hocalarla da tanışma fırsatım oldu. Değişen durumlar ve koşullar benzer şekilde üretimimi de etkiledi; bu yeni deneyim zaman zaman dengemi bozsa da üretim sürecimi oldukça besledi. 

 

Doktora eğitiminiz süresince kendinizi geliştirdiğiniz alan size başka bir bakış açısı kattı mı? 

Pek tabii, tüketim olgusunun sanattaki yeri üzerine bir doktora çalışması yaptım. Bu çalışma sanat piyasasının iç dinamiğini ve işleyiş şeklini daha iyi anlamamı sağladı. 

 

Yeteneğiniz aileniz tarafından keşfedilmeseydi de sizce bir gün resimle ilgilenir miydiniz? 

Mutlaka, hatta zaman zaman bahsettiğiniz durumu yaşayan insanlarla da çalışma fırsatım oldu. Zamanında yeteneğini keşfedememiş ve belli bir yaştan sonra kendini keşfetme fırsatı yakalamış, yaşadığı bu pişmanlık nedeniyle neredeyse zamanının büyük çoğunluğunu bu işe adayan insanlar… Kısacası, bu öyle bir ihtiyaç ki er ya da geç onu beslemeniz gerekir. 

 

Kendi içsel mücadeleleriniz sanatınıza yansıyor mu? 

Elbette, birbirinden bağımsız şeyler değil zaten. 

 

Kaynak: Yudum Akkuş

 

İlk kişisel serginizi yapmaya nasıl karar verdiniz? 

Zaten lisans sürecinde atölye derslerimin yoğunluğu oldukça fazlaydı ve çokça üretiyordum. Dolayısıyla yolun başında bir insan olarak, üretimleriniz arttıkça onları paylaşma ihtiyacı hissediyorsunuz. Hocalarımın da teşvikiyle ve büyük bir heyecanla ilk sergimi açmaya karar vermiştim. 

 

Bir sanatçı için ilk kişisel serginin ve onu takip eden diğer sergilerinin heyecan verici ve korkutucu yönlerini bizimle paylaşabilir misiniz? 

Açıkçası benim için korkutucu bir yönü olmadı bugüne değin. İzleyicide ortak duygulara kapı aralamak ise işin en heyecan verici kısmı. Çünkü başkalarının deneyimlerine ortak olma ve onları anlamaya çalışma, beraberinde kendini anlama ve tanıma adına iç dünyana yönelttiğin soruların cevabını da taşıyan bir iç hesaplaşmayı da doğuruyor. 

 

Sergi isimlerinize nasıl karar veriyorsunuz ve hikâyeleri nelerdir? 

Üretim sürecinde başlamadan önce serginin kavramsal çerçevesi belli oluyor zaten; sergi isimleri zaman zaman üretim sürecinde şekillense de genellikle sergiye ait tüm işler bittikten sonra üretken kimliğimden sıyrılıp, bir izleyici konumuna geçtiğim zaman ortaya çıkıyor. Kavramsal olarak serginin genel çatısını oluşturan yapı her sergide farklılık gösteriyor, dolayısıyla sergi adı bu yapı çerçevesinde şekilleniyor. 

 

Bir sanatçının üretken olması sizin için neyi ifade ediyor? 

Üretimleri ile hayatın her anına tanıklık etmesi sanırım. Bana göre sanat bir yolculuk, seyir halinde olma hali… Bazı yollar Kim Ki Duk’un filmlerinde olduğu gibi sadece sessizliğin hâkim olduğu kadrajlara sahip, bazıları seni şiddetli renklere, akışkan formlara maruz bırakıyor, kimisi ise manzaranın hatırına gitmek zorunda olduğun sıra dışı bir atmosfer barındırıyor. Zamansız, ıskansız ve varlığını unuttuğun bir an… Sanatçı kendine her daim bir problem buluyor ve çözüm arayışından ziyade, bu durumla tanış olma motivasyonu ona her seferinde yeni bir yolculuk deneyimi yaşatıyor. Yine ve yeniden… İçinde yaşadığımız dünyaya ya da deneyimlediğimiz anlara tanıklık edecek birilerini bulmak, her ne kadar farklı da olsak ortak bir anda ve benzer bir duygu hafızasında buluşacağını bilmek oldukça heyecan verici. 

 

Sanatınızı nasıl tanımlarsınız? 

Şöyle ki; içsel diyaloğun başladığı an üretim başlıyor aslında. Güncel üretimlerimden bahsedecek olursak; hayatlarına tanıklık ettiğim kişilerin duyguları, ruh halleri ve deneyimleri üretimimin merkezinde yer almaya başladı bu süreçte. Sürece tanıklık etmek ve herkes gibi benim de sırtımı güvenli bir yere yaslayamadığım bu toplumsal rahatsızlık hali içinde bir çıkış yolu bulmak adına, kendime yönelttiğim soruların cevabını, figürlerin anlık duygu temsillerinin yarattığı atmosferde bulmaya çalıştım. Son dönem üretimlerimde sıkça kullandığım yığın bloklar, bu atmosferde asılı kalan başına buyruk figürlerime, hatırlama ve unutmanın temsili görüntüsüyle yüzleştiren bir mekân sundu. Şunu söyleyebilirim ki; figürlerin zihninin bir uzantısı olan bu yığın yapılanma, yaşanılan anların bir anımsatıcısı, aynı zamanda içsel yüzleşmenin bir tanığıdır da. İzleyici birbirinden faklı temsili bu hikâyeler arasında bir ilişki ve anlam ararken, eş zamanlı olarak zihnini kuşatan geçmişin istifiyle yeniden tanışmış olur; bu tanışıklık memnuniyetle sonlanır mı, bilinmez. 

 

Kaynak: Yudum Akkuş

 

Bu güzel eserlerin sahibi güzel kadın günlük hayatında nasıl bir karaktere sahip? 

Öncelikle, teşekkür ederim. Bu soruyu cevaplamak benim için hayli zor ama yine de cevaplamaya çalışayım. Zaman zaman melankolik yanım kendini gösterse de genelde enerjisi yüksek, dinamik bir karakterim. Seyahat etmeyi seviyorum, yeni yollar keşfetme, yeni kültürlerle tanışma motivasyonum buradan geliyor sanırım. Öte yandan, her insan gibi maalesef benim de geleceğe yönelik kaygılarım var, yine de an’da kalmaya çalışıyorum. Bir de zamanla değişen bazı davranışlarınız oluyor, öğretmenliğin bana kattığı, belki de ihtiyacım olan şey: sabır. Genelde sabırsız bir insanım çünkü. Kısa ve öz olarak bunları söyleyebilirim. 

 

Hangi kitap kahramanı olmak isterdiniz? 

Bir kitap kahramanı değil ama Japonya’nın anime çizerlerinden biri olan Hayao Miyazaki’nin animelerinden biri olmak isterdim, popüler anime karakterlerinin yaşadığı ruhsuz bir dünyanın aksine, masalsı ruhu olan, görsel şölenin tam ortasında yaşayan bir karakter. Bazı insanlar tanrısal bir ruha sahip ve bu ruh yaratı becerisini diğerlerinden çok daha üstün kılıyor, Miyazaki de onlardan biri benim için. 

 

Bugüne kadar gelmiş geçmiş hangi sanatçının öğrencisi olmak isterdiniz? 

Tabii ki Istvan Sandorfi. Eserlerine öğrenci olduğum zamanlarda da hayranlık duyardım, şimdi de öyle, değişen hiçbir şey yok, muhteşem, büyüleyici!