Kemeraltı'ndaki vaha L'Agora

 
Fotoğraf: Sibel Demirçivi
 
Son yıllarda atıl bir halde unutulduktan sonra Karaosmanoğlu Vakfı önceliğinde yeniden rekonstrüksiyon edilerek günümüze kazandırılan Tarihi Küçük Karaosmanoğlu Hanı, 1700’lü yıllara dayanan İpek Yolu üzerindeki hanlardan bir tanesidir. L’Agora 18 odaya 21 dükkana ve han ortasındaki insanı dinlendiren güzel müzik eşliğinde bir şeyler yiyip içebileceğiniz restorana sahip muazzam bir mekan. Görkemli tarihi dokunuşları olan L’Agora, son zamanlarda yerli yabancı birçok turistin İzmir’de yapılacaklar listesine eklenmiş bile. Ben de sizler için Kemeraltı’ndaki bu eşsiz yeri tüm ayrıntılarıyla öğrenebileceğiniz güzel bir röportaj yazdım, keyifli okumalar. 
 
 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Ahmet Bey kimdir? Biraz kendinizden bahseder misiniz?
Ben, Ahmet Sabri Akınet 1969 yılında Ordu’nun Fatsa ilçesinde dünyaya geldim. İlköğretim ve lise öğrenimimi Ordu'da tamamlayıp, yüksekokulu Çorum'da bitirdikten sonra, üniversiteyi Gürcistan’da Basın Yayın Gazetecilik okurken iç savaştan dolayı üçüncü sınıfta bırakıp Türkiye’ye döndüm. İngilizce, Rusça, Gürcüce dillerinde 4 yıl yeminli tercümanlık yaptım. Bir süre Rusya’da çalıştıktan sonra gemi acenteliği şirketinde kısa bir süre çalışıp, sonra denizcilik sektörüne geçip, kendi şirketimi kurdum. Daha sonrasında eski arkadaşımla beraber gemilerde uluslararası yük taşımacılığı alanında yıllarca faaliyet gösterdikten sonra 2015'te siyasi krizi görüp uluslararası ekonomiye de bakınca krizi önceden fark ederek gemilerin %70’ni satıp, nakde çevirip krizi geçirme niyetindeydik. Ortağım Uğur Yıldırım’ın ilişkileriyle İzmir Kemeraltı’nda Küçük Karaosmanoğlu Hanı'nın finansa ihtiyacı olduğunu öğrenince mevcut finansımızı buraya aktardık. Böylece Küçük Karaosmanoğlu Hanı projesinin finansal destekçisi ve ortaklarından biri oldum.

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Fotoğraf: Sibel Demirçivi
 
Küçük Karaosmanoğlu Hanı restorasyonu fikri nasıl oluştu?
Öncelikle şunu düzeltelim Küçük Karaosmanoğlu Hanı restore edilmemiştir.
 
Nasıl? Küçük Karaosmanoğlu hanı ilgili okuduğum kaynakların hepsinde restore edildiği yazıyor.
Doğrudur yalnız burada şöyle bir fark var. Restorasyon sağlıklı bir binanın yeniden düzenlenmesi demektir. Burası atıl durumda bir çöplük halindeyken yıkılıp yeniden inşa edilmiştir. Bu röportaj sayesinde en doğru haliyle açıklamış oluyoruz. Ayrıca Küçük Karaosmanoğlu Hanı sıfırdan inşa edilmiş olup, anıtlar kurulu tarafından tescillenmiş nadir yapılardan birisidir. Bu da tarihi yapıya ne kadar uygun ve doğru bir iş çıkartıldığının göstergesidir. Genelde hanlara baktığımızda gerek Kemeraltı gerekse tüm Türkiye’de olsun, özünden uzak kullanılıyorlar. Hanların özü; ticaret, konaklamadır. Mevcut hanlara baktığımızda sadece ticaret yapılıyor. L’Agora'nın üst katında 18 odası bulunuyor, insanlar konaklayabiliyor, alt katındaki 21 dükkandan alışveriş yapabiliyor ve restoranda yiyip içebiliyorlar; tıpkı eski hanlarda olduğu gibi.
 
Çeşme'de butik otel açmak veya cafe/restoran işletmek varken neden Kemeraltı’nda Küçük Karaosmanoğlu Hanı'nı tercih ettiniz?
Elimizdeki sermayeyi çok farklı sektörlerde ciddi gelirler getirebilecek alanlarda değerlendirebilirdik ama bizim ilk baktığımız şey işin ticari boyutu değildi. İşin tarihsel boyutu, turizme katkısı ve sosyokültürel açıdan önemi bizi Kemeraltı’na çekti.

L’Agora ismi nereden geliyor?
Biliyorsunuz Agora 100 m. yukarımızda ve binlerce yıllık tarihe sahip. Nasıl bir isim koyalım ve ön plana çıkaralım derken; Agora'yı merkez alıp, fransızlaştırarak uluslararası boyuta getirdik. Fikir, konsept daşmanımız Murat Dernek’e aittir, bizler de çok beğendik. 

Küçük Karaosmanoğlu Hanı'ndan bahseder misiniz?
Küçük Karaosmanoğlu Hanı 1700’lü yıllarda ahşap olarak yapılmış, İpek yolunun üzerindeki konaklama merkezlerinden birisidir. Hanlar geçmişte; ticaretin ve konaklamanın yapıldığı, ulaşımda kullanılan atlar ve develerin dinlendirildiği yerlerdir. 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Fotoğraf: Sibel Demirçivi
 
Sizce L’Agora İzmir kent tarihi ve turizmine nasıl bir katkı sağlamış olabilir?
İzmir’in elinde tutabileceği en önemli değerlerinden biri Kemeraltı’dır. Şimdiki halinden bahsetmiyorum. Kemeraltı’nda Havra sokağından geçtiğinizde, Anafartalar'da gezdiğinizde, Kızlarağası Hanı'nda çok dikkatli biri değilseniz bir tane tarihi yapı göremezsiniz çünkü ticari kaygı öne geçmiş, üstler kapatılmış, brandalar çekilmiş, olmaması gereken şeyler yapılmış. Oysaki bu tarihi varlıkların açığa çıkarılması gerekir. İnsanlar buraya geldiğinde alışveriş yapıp gitmemeli; burada tarihin var olduğunu ve ne kadar değerli olduğunu da görmeliler. 
Biz, Küçük Karaosmanoğlu Hanı'na girer girmez ilk dikkatinizi tarihi yapısının çekmesini istedik. Yapılan hiçbir uygulama buradaki görseli bozamaz. Burada tüm hanı üstten çevreleyen güneşten ve yağmurdan koruma amaçlı kullanılan şemsiye bile özel imalattır. Şemsiye açıldığında nerede oturursanız oturun buradaki tarihsel dokunun her bir noktasını görebilme şansına sahipsiniz. Tesadüfi bir şey yoktur, her şey planlanarak düşünülerek yapılmıştır. Buradaki konsepti Kemeraltı'nın tamamına uygulasak, Kemeraltı'nı geri kazanırız. Aksi takdirde Kemeraltı sadece ismiyle var olur
Peki, L’Agora’nın Kemeraltı’na katkısı olmuş mudur?
Daha yeni olmasına rağmen bütün turist grupları dolaşırken muhakkak buraya uğrarlar. Tabii ki katkısı oldu. Şimdiden böyleyse, tanındıkça daha çok insanı Kemeraltı’na çekecektir diye düşünüyorum. Hiçbir tereddütüm yok.
 
L’Agora’ya gelen yerli veya yabancı turistin ilgisi nasıl?
Bugünkü halini görenler hayranlıklarını gizleyemiyorlar; ama bir, iki yıl önce henüz inşaatın tam tamamlanmadığı zamanlarda da insanların hayran bakışları, kendi aralarında “çok güzel olmuş”, “ne kadar güzel” sözleri beni çok mutlu ediyordu. Bugün zaten onun birkaç kat ilerisindeyiz.

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Fotoğraf: Sibel Demirçivi
 
İMOT, İzmir Moda Tasarımcıları Derneği'nin basın lansmanı için L’Agora'yı tercih etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz.
Etkinlikten çok keyif aldık. Kemeraltı’nda tercih edebilecekleri eş değerde başka bir yer bulabileceklerini zannetmiyorum. Aklın yolunu kullandılar bana göre. 

Çok mütevazı bir açıklama oldu (gülüyor)
Bu konuda mütevazı olamayacağım. Biz L’Agora’yı bu hale getirene kadar para dışında çok şey kattık, enerjimizi ruhumuzu kattık. Tavandaki motiflerin çizimi için güzel sanatlardaki hocalar üç ay emek verdi. Onlar bile burada çalışırken zevk aldılar. 

Küçük Karaosmanoğlu Hanı'nı günümüze kavuşturulması projesinin tarihsel, turistik ve sanatsal kısmından bahsettik. İstiyorum ki biraz da bu güzel projenin teknik boyutunu konuşalım. Bu konuda da müteahhit Halim Bey'e sözü veriyorum.

Öncesinde sizi tanıyalım. Halim Bey kimdir?
Halim Kahraman 1964 yılında Van'da dünyaya geldim, Karadenizli bir ailenin çocuğuyum. Annem babam Trabzonludur ama iş icabı Van’da yaşadık. İlk öğretimi Van’da okudum. Daha sonra İstanbul Kabataş Erkek Lisesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Bölümü'nden mezun oldum. Ailemden gelen inşaatçılık geçmişimiz var. Çocukluğumdan beri inşaat tozuyla büyüdüm. O yüzden inşaat ve dekorasyona karşı özel bir ilgim var. Bu ilgi de üniversiteden sonra baba şirketi ve birlikte yürüttüğümüz projelerle bugüne geldi. İşim inşaat yapmak ve özel projeler üretmek.

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Fotoğraf: Sibel Demirçivi
 
L’Agora’nın bugünkü haline geliş süresinden bahseder misiniz?
L’Agora bir restorasyon değil, rekonstrüksiyon (yeniden yapım) projesidir. Yani tamamen boş bir arsa üzerine yeni bir proje çizilerek, anıtlar kurulu ve belediyeden ruhsatlandırılarak yapılmış bir eserdir. L’Agora Küçük Karaosmanoğlu Vakfı Mütevelli Heyet Başkanı Mehmet Aykut Tüzün Beyefendi'nin teşvikleriyle çizilen mimar Emre Kaynak projesidir. Tabii ben buraya geldikten sonra mimarı ikna edebildiğim ölçüde projede değişiklikler yaptım. Proje birçok değişiklik yapılarak bu hale geldi. İlk projede butik otel kısmı yoktu. Buranın ikinci katı da çarşı olarak tasarlanmıştı, ben otel olması yönünde değişiklik yaptım. Tıpkı Küçük Karaosmanoğlu Hanı'nın orijinalinde olduğu gibi. 


 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Fotoğraf: Sibel Demirçivi
 
Rekonstrüksiyon ne kadar sürdü, kaç kişi çalıştı ve kullanılan malzemelerden bahseder misiniz?
L’Agora Old Baazar 1124 m² alanda inşa edildi, büyük bir özen ve özveriyle 600 kişi çalıştı ve iki yılda tamamlandı. L’agora ilk önce kaba betonarme tekniğiyle yapıldı daha sonra üzerine andezit taşı dediğimiz Ege Bölgesi'nin ait özel taş, Manisa’dan getirtilerek farklı bölgelerden (Kars, Mardin, Ağrı, Çeşme) gelen taş ustalarıyla duvarlara işlendi. Karma bir taş ustası ekibiyle ince işçiliklerle çalışıldı. Böylelikle güzel bir eser İzmir’e kazandırılmış oldu. Kemeraltı’nın müthiş bir inşaat zorluğu var gece malzeme getirmelisiniz çünkü gündüz hiçbir aracın giriş yapması mümkün değil. Ayrıca ışıklandırma sorunu ve bazı uyuşturucu madde kullanan kişiler bizi çalışırken zorladı; ama biz yorulmadan 24 saat çalıştık. L’agora gibi güzel projelerin gerçekleşmesi için yerel yönetimlerin, iş adamlarının projeleri desteklemeleri gerekiyor. Kemeraltı’nı iyi irdelediğiniz zaman Küçük Karaosmanoğlu Hanı gibi yapılacak birçok tarihi yapı olduğunu görürsünüz. Bu bilinç, İzmir’in kent tarihine katkı sunacaktır.

Küçük Karaosmanoğlu Hanı'nın atıl ve çöplük halinden böylesine görkemli hale dönüşmesi zor oldu mu?
Tabii ki zorladı. Az önce de belirtmiş olduğum nakliye, güvenlik ve aydınlatma gibi konularda epeyce zorlandık. Çalışan işçiler burada konaklamayı istemiyorlardı çünkü huzursuz oluyorlardı. Bunları da zamanla aştık, güvenliğimizi sarsacak uyuşturucu almış kişileri de sevgi ve hoş görüyle kazandık. İnşaat sürecinde bizi burada zorlayan genç, şimdi Kemeraltı’na gelen konaklamak isteyen ya da bir şeyler yiyip içmek isteyen turistleri yarım İngilizcesiyle L’Agora’ya getiriyor. Onun dışında teknik anlamda çok zor olduğunu söyleyemem; çünkü sıfırdan inşa edildi.