29 Tem 2018
Gülay Güler

Sibel Demirçivi - "Dünyayı Fotoğraflayarak Gezmek İstiyorum"

Otuzbeşlik’in beğenilen gönüllü yazarlarından biri olan Sibel Demirçivi aslında profesyonel fotoğraf sanatçısı. Peki Sibel, fotoğrafla nasıl tanışmış? Ankara Üniversitesi’nden mezun olup bir süre muhasebecilik yaptıktan sonra hobisi olan fotoğrafçılığı mesleğe nasıl dönüştürmüş? Mutsuz bir muhasebeci olmaktansa hayallerinin peşinden giden ve şu an sevdiği işi yaptığı için gözlerinin içi parlayan Sibel’in hikayesi belki sizi de cesaretlendirebilir. Sibel, uzun zaman ajanslarda ve freelance çalışıp bir dönem İstanbul’da fotoğrafçılık yaptıktan sonra kendi stüdyosunu İzmir’de açtı. Sibel bazen evlenenlerin en mutlu gününü bazen doğumun mucizesini bazen de emekleyen ufaklıkları mutlu mutlu fotoğraflıyor. Kaliteyi ulaşabilir kılmayı amaç edindiğini belirten Sibel, herkesi Kybelle Fotoğraf stüdyosuna bekliyor…

 

 

Kaynak: Sibel Demirçivi 

 

 

Sibel fotoğrafla nasıl tanıştın? Çocukken de elinde fotoğraf makinasıyla dolaşır mıydın? 

Çocukken elime fotoğraf makinesi hiç almadım. Fotoğraf makineleri ve filmler biz çocukken çok pahalıydı. Herkes gibi ailecek fotoğraf stüdyosuna gidip belli fonların önünde ya da  hasır bambu sandalyelerin üzerinde fotoğraf çekilirdik. Fotoğraf makinesinin önünde kasılıp dona kalıyorduk, hareket etmek yasak.(Gülüşmeler) İlk makinem Zenit 122 modeldi. Bir gün Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi bahçesindeyken fotoğraf eğitimi verdiklerine dair duvarda afiş gördüm. O zamana kadar fotoğrafçılık eğitiminin verildiğini hiç düşünmemiştim. Fotoğrafçı doğulur yanılgısı! Fotoğrafçılığa ilgim vardı ama ulaşılamazdı diye bir yargı oluşturmuşum farkında olmadan. “Aaa bunun eğitimi alınabiliyormuş” dedim ve başladım. DEFOT'un eğitimiydi ve birkaç defa katıldıktan sonra devam etmedim ama fotoğraf aşkı kanıma bulaşmıştı bir kere ve böylece fotoğraf serüvenim başladı. Zenit’imle fotoğraf çekmeye devam ettim. Sokak fotoğrafçılığı yapıyordum. Hayatın çelişkileri, insanlar, yaşamlar çok ilgimi çekiyordu. Anlatmak istediğim ya da duyarlılık hissettiğim her şeyi fotoğraf diliyle ortaya koyuyordum. Bu çok güçlü ve güzel bir dildi. Sayfalarca anlatılabilecek cümleler tek bir karede buluşuyordu, karikatür gibi. Az ve öz. Fotoğrafçılık artık vazgeçilmez bir hobim ve terapiydi benim için. İçime kapanık bir gençtim. Bu yeni dille artık kendimi de daha rahat ifade eder olmuştum.

 
FOTOĞRAF KENDİMİ İFADE EDEBİLDİĞİM TEK ALANDI 

 

Eğitimin ne üzerineydi peki? 

Ankara Üniversitesi muhasebe mezunuyum ben. Okuldan sonra muhasebe işinde devam ettim hatta şeflik düzeyine bile gelmiştim ama çalışırken hep mutsuzdum. Bir yandan fotoğrafçılık devam ediyordu tabii. Hafta sonları yalnız bilmediğim yerlere gidip tüm gün boyunca fotoğraflıyordum. Her boşluğumda fotoğraf çekiyor ve fotoğrafla ilgili kitaplar, dergiler okuyordum. Patronumdan bir iki saat erken çıkma izni alıp sergilere gidiyordum. İş dışındaki tüm zamanım fotoğrafla geçiyordu. Otobüsle işe giderken beynimde görüntüler donduruyordum. Fotoğrafçılar bunu bilir. Sonra ya o görüntüyü bir daha bulmaya çalışır ya da kurgulayarak çekersin. Hayatım fotoğraf olmuştu anlayacağınız çünkü kendimi ifade edebildiğim ve kendimi gerçekleştirdiğim tek alandı. Sonra çalışırken ne kadar mutsuz olduğumu fark ettiğimde, bunun böyle gitmemesi gerektiğine karar verdim.  Bir çılgınlık yapıp hobimi mesleğime dönüştürme kararı aldım. Ekonomik kaygılarım vardı ama hep şuna inandım severek yaptığın hiçbir işte başarısız olma şansın yoktur. Şu aralar çok duyar olduk kurumsal hayattan sevdiği işe dönenlerin hikayelerini, herkes tek tek özüne dönüyor. Ne mutlu ki bunu 8 yıl önce yapıp kendi şansını yaratanlardanım.

 

 
 

Kaynak: Sibel Demirçivi  

 

Bu nasıl gerçekleşti? 

Özlem Demircan adında bir fotoğrafçı var. O zamanlar İzmir’de en iyi düğün fotoğrafı çekenlerden biriydi. Onunla Facebook üzerinden bir konuşma yaptık ve beni yüreklendirdi. “Çok gençsin, hiçbir şey için geç değil, fotoğrafçılık yapabilirsin” dedi. İlk işe onun yanında çalışarak sonra freelancer olarak düğün çekimlerine başladım. 2010 yılından bu yana profesyonel çekimler yapıyorum. İzmir'de birçok fotoğrafçılık stüdyosunda ve reklam ajanslarında çalıştım ama İzmir bana yetmedi çünkü bu işi daha farklı boyuta taşımayı amaçlıyordum. Hep daha iyisi kafasındayım, öğrenmeyi seviyorum çünkü. İstanbul’a yerleştim. Orada da düğün, reklam ve moda alanında çalıştım, bana çok katkısı oldu. İzmir'e dönünce de buradaki bir reklam ajansında art direktörlük yaptım. Sonra kendi stüdyomu tam da hayal ettiğim biçimde dizayn ettim.   
 

İlk gelin ve damadını hatırlıyor musun peki? 

Evet, çok heyecanlıydım ne yapacağımı bilemiyordum hatta onları model gibi çektim. Gelinlik - damatlık çekimleri gibi. Çok da güzel olmuştu hatta o fotoğrafları freelancer olarak çalışmaya başladığımda broşür yapmıştım. Onların bana şans getirdiğine inanıyorum.  

 

Burayı ne zaman açtın? 

Kybelle'yi mart ayında açtım. Fotoğraf stüdyosu açmadım, hayalimi gerçekleştirdim. 

 
 

Fotoğraf: Sibel Demirçivi

 

İşler nasıl gidiyor? 

İşler güzel gidiyor. Çekimlerin içeriğine bağlı olarak ya stüdyo da ya da dış çekim gerçekleştiriyorum. Genellikle düğün belgeseli çekiyorum. Onun dışında; hamile çekimleri, doğum fotoğrafçılığı, yenidoğan, bebek çekimi, aile ve çocuk çekimi, reklam çekimleri yapıyorum. Reklam hariç çekimleri albüm şeklinde sunuyorum.
 

Hangi model fotoğraf makinası kullanıyorsun? 

Canon'un son makinası olan 5D Mark 4 modelini kullanıyorum. Mac bilgisayar kullanıyorum, kalite ve teknolojiyi çok önemsiyorum ve insanlara burada en iyi hizmeti vermek için çalışıyorum. Sen de gördün, butik bir ortamımız var. İnsanlar burada çay, kahve içip sohbet ederek daha iyi tanıyıp anlamak ve adına geliştirilen hizmet anlayışı var. Klasik fotoğrafçılık anlayışının dışında daha özel işler yapıyoruz ve bunları yeni açıldığım için çok uygun fiyata yapıyorum. Patron çıldırdı. (Gülüşmeler) 

 

Filmli mi, dijital mı? 

Ben fotoğrafçılığa başladığımda dijital fotoğrafçılık yoktu. İç aksanı mekanik olan ve tüm ayarları manuel yaptığınız makinalar, filmler ve kağıtlar vardı ki ben dijitale geçmemek için çok direndim. Filmli fotoğrafların ruhu bence hala daha diri. Teknolojik gelişmelere rağmen dijital fotoğrafçılık hala o seviyeye yetişemedi. O kağıdın, grenlerin dokusu çok farklı. Film, kağıt; işin sanat ve romantizmini barındırıyor. 

 


 

Fotoğraf: Sibel Demirçivi

 

Hangi fotoğraf sanatçılarını beğeniyor ve takip ediyorsun?  

Magnum ekolünden gelen fotoğrafçıları çok seviyorum. İçinde Ara Gürel'in de olduğu bir ekol… Benim çıkış noktam da onlardı. İnsan odaklı olmaları, hayattaki tüm gerçekliği yansıtmaları beni çok etkiliyor. O yüzden düğünleri de belgesel tadında çekmeyi seviyorum. O zaman gerçekten sanata dönüşüyor. Elbette pozlandırma da yapıyoruz insanların beklentilerini karşılamak adına ama fotoğrafçılık hazzı yaşayacağım karelerimi de çekiyorum. Düğün hikayesinden daha çok düğün belgeselini çekmeyi seviyorum. Kuaförde başlıyoruz çekime, dış çekim ve evden kız çıkarma kısmı tam belgesel tadında oluyor. Evde tam bir telaş oluyor. Anne ağlıyor, abi kuşak bağlıyor, kuzenler kapı önünde, yeğenler arabanın önünü keser vs… Binlerce farklı ev ve binlerce hikaye… Bazı düğün çekimlerinde ağladığımı bilirim.   

 

Tepkiler nasıl oluyor ağladığında? 

Beraber sarılıp ağlıyoruz. (Gülüşmeler) Size hiç unutmadığım bir anımı anlatmak istiyorum. İstanbul Koç Müze’sinde düğün hikayesi için çekim gerçekleştirdik ve bitti. Toparlanıyoruz yola koyulmak için derken gelin yanıma gelip bir şey rica etti. Anneannesi büyütmüş onu ama rahatsızlığından dolayı düğününe gelemiyormuş. ”Anneannem Alzheimer beni gelinlikle görsün ve bir fotoğrafımız olsun istiyorum. Huzur evine beraber gidebilir miyiz” dedi. Tabi ki dedim ve beraber gittik. Huzurevi zaten ortamı tahmin edersin üzücü. Anneannesinin durumu son zamanlarda ağırlaştığı için artık aileden kimseyi tanıyamıyormuş. Gittiğimizde uyuyordu.  “Anneanne ben geldim bak gördün mü, gelin oldum” dedi. Yaşlı kadın yatağında doğruldu, görür görmez tanıdı ve ağlamaya başladı. Bir yanda gelin bir yanda damat bir yandan da ben ağlıyoruz. İnanılmaz bir gündü. Anlatırken bile tuhaf oluyorum. Yaşlı kadının torununu tanımayacağını düşünüyorduk ve çok duygulandık…
 

Ben de ağlayacağım galiba. 

Afilli bir röportaj yapacaktım. Bak ne hale geldik.(Gülüşmeler) En unutamadığım düğünlerden biriydi çünkü ben işimi yaparım çeker giderimcilerden değilim. O ana, o atmosfere dahil oluyorum. O ana dahil olmazsanız hiçbir şekilde güzel kare çıkartamazsınız. Şip şakçı olursunuz, fotoğrafçı değil. Düğün günü hikayeyi onlarla beraber yazıyoruz. Gelin ve damat mutluk, heyecan ve stresten her şeyi unutabiliyorlar düğün sonrası. Bunun adı içmeden sarhoş olmak ama biz fotoğraflarla o anları tekrar hatırlatıyoruz. Düğün salonu, süslemeler, organizasyon, gelinlik, damatlık, saç, makyaj, müzik ve pasta masal gibi gecenin sonunda kaybolurken bir bir, yalnız fotoğraflar kalıyor geriye. Bu yüzden o fotoğraflar evladiyelik olmalı. Fotoğrafçı seçimi de çok önemli oluyor tabii ki… 

 

 

 

Fotoğraf: Sibel Demirçivi

 

 

 

FOTOĞRAFIN AMACI YAŞANMIŞLIKLARI HATIRLATMAK 

 

Dış çekim olarak nereleri tercih ediyorsun? 

 Çekim yerine beraber karar veriyoruz genelde. Evlenecek çiftin özel mekanlarını ya da şurada çekilmeyi hayal ediyoruz dedikleri yerleri tercih ediyoruz. Kararsızlarsa ya da yönlendirilmek istediklerinde yardımcı oluyorum. Mesela arkeolog olan bir çiftimin çekimlerini antik bir kentte yaptık ve çok da güzel oldu. Bu şekilde yönlendirmeler yapıyorum genelde. Hayır diyemeyecekleri farklı teklifler sunuyorum. Biraz da kişilere ve onların yaşam tarzına uyumlu seçimler oluyor. Mekan konusunda çok esneğim; her yere gidebiliriz. Türkiye'nin herhangi bir noktasına ya da diğer ülkelere… Klişelerden uzaklaşmak gerek. İstanbul düğün hikayesi çekimleri için doğal fotoğraf platosu misali. İnanılmaz güzel. İzmir’de de güzel yerler var. Yalnız Çeşme ve Alaçatı'da artık gelin, damat fotoğrafı çekilmesin. İzmir’de 45 derece sıcaklıkta; ağır gelinlik ve damatlıkla Alaçatı'ya gidilmez.  Gidersin ama fotoğraf mı, eziyet mi çektiğiz anlayamazsın. Örneğin nisan ayında Kapadokya'da bir çekim yaptık inanılmaz güzel kareler çıktı ortaya. Çekim yaparken tüylerim diken diken oldu resmen. Yurt dışından sadece çekim yaptırmak için Kapadokya’ya gelen birçok gelin damat var. Düğün çekimini organizasyonun yapıldığı mekanda çekmek de çok önemli. Butik oteldeyse düğünü orada çekmeyi seviyorum. Yalnız şöyle tekliflere de varım “Sibel, bizim düğün albümümüzü Mardin’de çekelim.” Ya da “Paris’te çekim yapmak istiyoruz. Gelir misin?” Evet çünkü farklı arayışları seviyorum. Düşünsene Küba’da Havana sokaklarında yapılacak albüm çekimini… Müthiş!

 

Fotoğrafçı olmasan ne olurdun? 

Mutsuz bir muhasebeci olurdum. Robot gibi, kimseye katkım olmazdı. Şu an sevdiğim işi yapıyorum. Kendime ve hatta başkalarına da katkıda bulunduğuma inanıyorum. O yüzden herkes hayallerinin peşinden gitsin. Evet klişe belki ama gerçekler bunlar. Bu klişeye inansınlar! (Gülüşmeler) Mesleğimi sorduklarında “Fotoğrafçı mısınız? Aaa çok güzel mesleğiniz, fotoğrafçılıkla uğraşıyorum ama ben yapamam ki" diyorlar, hayır yapabilirsin. Ben de bir zamanlar yapamam diyordum ama şimdi burdayım. Beni de bir fotoğrafçı yönlendirdi, buradan sonsuz teşekkürler. Ben hiç bu aşamalara gelebileceğimi düşünmüyordum ki bu hala ulaşmak istediğim yerde görmüyorum kendimi ama önemli bir başlangıç yaptığımı düşünüyorum. 
 

Fotoğraf eğitimi almış mıydın? 

Ben hiç fotoğraf eğitimi almadım, fotoğraf makinesini keşfederek öğrendim. Yakın zamanda dünyanın en iyi on düğün fotoğrafçısından biri olan Hong Kong’lu  Cm Leung ve Avusturalyalı Ryan Schembri’tan “Creative Photography”  eğitimi aldım. Bunlar fotoğrafçıların aldığı eğitimler. Eğitimleri Kapadokya'da aldık çok keyifliydi. Vizyonunuz değişiyor böyle eğitimlerle. Onların dışında “Yapay Işık Atölyesi”, "Moda Fotoğrafçılığı”, “Yenidoğan  ve Bebek Fotoğrafçılığı” ile ilgi eğitimler de aldım. Eğitimin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Fırsat buldukça bu eğitimlere devam edeceğim. Yurt dışında katılmak istediğim eğitimler de var. Fotoğrafçılığı başka yerler taşımış sanatçıların mesleki tecrübe ve vizyonunu görüp bilgi alışverişinde bulunmak muhteşem. Öğrenmek yaşam boyu…

 

Kimi fotoğraflamayı isterdin? 

Marilyn Monroe’yu fotoğraflamayı çok isterdim. Kendisini çok severim, fotoğraflarına baktığımda ben olsam nasıl bir açı yakalardım diye düşünmeden edemiyor zihnim.

 

Marilyn Monroe öldü ama yaşayan biri yok mu? Yazını gücüne inanıyorum belki gerçekleşir. 

Yaşayan efsane tabii ki Türkan Şoray. 

 

Neden gelin- damat çekimleri için seni tercih etsinler, neler demek istersin? 

Çünkü ben düğün fotoğraflarının güzel ve farklı olmasını istiyorum. Gelin- damattan çok ben istiyorum bunu hatta ve içime sinmeyen bir şeyi zaten teslim etmem. İş gibi görmüyorum çünkü. Bazen “Çok güzel oldu bizim için yeterli” dediklerin de ben "Hayır yetmez!" diyorum. (Gülüşmeler) İstediğim kareyi yakalayana kadar uğraşıyorum. İşimi çok severek yapıyor, çok önemsiyorum. Tüm ayrıntılarına kadar dahil oluyorum. İşin en başından sonuna kadar yanlarındayım ve onların istediği şeyi öğrendikten sonra beklentinin üzerinde iş çıkarıyorum. Gelinin ayakkabısını, saçını, makyajına varana kadar konuşuyoruz. Benim gelinlik seçimine gittiğim gelin bile var. Bütünlüğü önemsiyorum çünkü. Eğer düğün havuz başında yapılacaksa balık model gelinlik gitmez, daha uçuş uçuş kumaş tercih etmelisin ya da sahilde düğün albümü çekimi sahilde istiyorsan prenses model gelinlik hiç uygun değil. Artık bu da bir mesleğe dönüştü “Gelin Koçu”da bu tarz yönlendirmelerde bulunuyor. Çiftimin evine giderek albümü kendim teslim etmeyi tercih ediyorum. Beraber kahve içerken tablonun hangi duvara uygun olacağına karar verip asıyoruz. Gerçekten bu işi çok ama çok severek yapıyorum ve o enerjinin karşıya geçtiğine inanıyorum. 

 

Fotoğraf: Sibel Demirçivi

 

Video çekiyor musun? 

Hayır. Çünkü video başka bir alan. Herkes kendi alanında uzmanlaşmalı bence ama tabii ki video konusunda beraber çalıştığım çok iyi kameraman arkadaşlarımdan oluşan bir ekibim var.
 

En büyük hayalin nedir? 

Üzerinde olduğumuz gezegenin her bir noktasını mümkün olduğunca görüp fotoğraflayarak anlatmak istiyorum. Bir ajans adına belediye ile ortak gerçekleştirdiğimiz bir proje sayesinde tüm Türkiye'yi gezdim. Gittiğim her şehri bir hafta boyunca fotoğrafladım. Benim için inanılmaz bir deneyimdi. Hem bütün Türkiye'yi gezmiş oldum hem fotoğrafladım hem de para kazandım. Şimdi Dünyayı fotoğraflayarak gezmek istiyorum. Dünya’yı keşfetmek için önce kendi yaşadığın ülkeni bilmek gerekiyor bence. Ben Türkiye’yi doğru- batısıyla ayırt etmeden gezdim. Sıra Dünya’da artık.   

 

Fotoğraf: Sibel Demirçivi

 

Web

Facebook

Instagram

 

Sibel Demirçivi'nin en beğenilen Otuzbeslik.com Röportajları

https://www.otuzbeslik.com/yazilar/izmirli-gezgin-orcun-dalarslan

 

https://www.otuzbeslik.com/yazilar/ibrahim-erkarakasin-kahve-arabasi-hayali-gerceklesecek-mi

 

https://www.otuzbeslik.com/yazilar/masalsi-fotograflarin-ressami-ilhan-eroglu

 

https://www.otuzbeslik.com/yazilar/ahmet-akdeniz-mavi-sanati-anlatiyor

 

https://www.otuzbeslik.com/yazilar/sifu-berat-uylukcu-ile-wing-chun-sanati

 

https://www.otuzbeslik.com/yazilar/kemeraltindaki-vaha-lagora